Bir Yayınevinin Geç Fark Ettiğim Emek Hırsızlığı

 

İlgili kitabın kapağı

Geçen gün evde otururken aklıma -salgın vesilesiyle adamakıllı hareket edememekten olacak- meşhur seyyahımız Evliya Çelebi geldi. Derhâl kütüphaneme müracaat ettim. İki tane Evliya Çelebi Seyahatnamesi varmış. Tabii her ikisi de Seçmeler... Çünkü Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nin özgün hâli bir hayli pahalı. Bu yüzden özgün hâlini, zamanında, Samsun Halk Kütüphanesi'nden alarak okuyabilmiştim. Neyse sonuç olarak fakirlik zor zanaat ama konumuz bu değil. 


Bahsi geçen Seyahatname seçmelerinden birisine uzanıyorum. Aklımda Hezârfen ve Lâgari bahsinin geçtiği bölümleri bulmak var. Saate bakıyorum erken, başlıyorum 254 sayfalık bu ufak seçmelerin bazı sayfalarını kurcalamaya... 


Kitabın dilimize uyarlanışını çok beğeniyorum. Kim yaptı bunu acaba diyerek "Evliya Çelebi (1611-1682)" başlıklı önsöz yerinde duran yazıyı okumaya başlıyorum. 11 sayfalık yazı bittiğinde hem Evliya Çelebi hakkında temel bilgilere sahip oluyor hem de yazarın Türkçesine bir kez daha hayran oluyorum. Tam ismini öğrenmek için yazının altına bakıyorum ki... Hiçbir şey yazmıyor.

İnanmayan buyursun. Sayfa sonunda neredeyse bir paragraflık boşluk var fakat müellifin ismi "sığmamış"


Hızla kapağı, sonra arka kapağı, iç kapağı ve sair iç sayfaları didikliyorum. Fakat, heyhat! Hiçbir ize rastlayamıyorum. Oturup, kitabı baştan okuyorum. Hem Evliya'nın eğlenceli dünyasıyla yeniden temas kuruyorum, hem de kimliği meçhul yazarı arıyorum. Bazı ipuçları elde etmeme rağmen, kitabı günümüzün diline aktaran ve daha kolay anlaşılması için tam 514 dipnot veren (tam 25 sayfa) yazarı bulamıyorum. Kitabı, Elips Kitap isimli bir yer basmış Ankara'da, Kasım 2007'de. Bir gazetenin kuponunu biriktirip almışım ben, 2008 yılının Ocak ayında. Kuponla kitap mı alınır diyebilirsiniz. Hatta bazılarınız gazete ne demek diye de sorabilir. 13 sene olmuş, bu sorulara cevap vermek için zamanaşımı hakkımı kullanıyorum. Fakat aynı hak bir insanın çalışmasını olduğu gibi alıp da, ismini geçirmeye tenezzül etmeyenlere tanınmaz diye düşünüyorum.


Çifte sinir hararet yapıyor. Hem bunu bu zamana kadar fark etmemiş olmak kızdırıyor beni, hem de halk arasında "tam sopalık" diye tarif edilen yayınevinin yaptığı kepâzelik! Hani bulsam herifleri helâlinden iki Osmanlı aşk edeceğim fakat salgın, fakat Çin virüsü, fakat mesafeler... Çok engel var. Şu anda yapabileceğim ne var diye yokluyorum. Evet, yazarını bulmak! 


"Araştırmacı gazetecilik" bizim işimiz, tabii ki buluyorum. Zaten ben neyi aradığımı kestirebilirsem muhakkak bulurum. Yine buluyorum, hem de gayet kolay bir şekilde... Bu sefer bir daha şaşırıyorum. Çünkü isim çok tanıdık geliyor. 


Evet, yayınevinin adını anmak lüzûmunda bulunmadığı muharririn ismi Hüseyin Nihâl Atsız. Size de tanıdık geldi, değil mi? 


Neden böyle bir şey yapmışlar? Aklıma iki sebep geliyor. Ya telif ücreti ödemekten kaçmışlar, ki bunu cimrilikle telif edemeyiz veyahut da Atsız ismi onları rahatsız etmiş. 


Her halükârda, yazarın "önsözü", dipnotlarını ve esasında yine yazarın belirlediği "seçmeleri" almakta bir beis görmemişler. İnternet araması yaptım, bu konuyla ilgili hiçbir şey bulamadım. Ya kimse fark etmedi veya edenler umursamadı, bilmiyorum.


Malûm yakın zamanda bir Atsız tartışması yapılmıştı. Daha doğrusu Atsız'ın ne kadar "faşist, ırkçı, kötü, kaka" olduğuna dair bir şampiyona düzenlenmişti de herkes vazifesini layığıyla yaptığından birincilik payesi kimsenin uhdesinde kalmamıştı. Hep birlikte bir halt becermiş gibi tepinmişlerdi. O dönem bir yazı yazmayı planlamıştım. Hem bloğun henüz "yapım aşamasında" olması hem de Atsız'ın müdaafaya ihtiyacı olmaması beni bundan vazgeçirmişti. Fakat şimdi bu yayınevinin maalesef geç fark ettiğim anlaşılmaz ayıbı yüzünden kısaca "Atsızphobia"ya da dikkat çekmek istiyorum. 


Atsız kimdir? 70 sene bu dünyada kalmış, hayatının çoğunu İstanbul'da geçirmiş, birkaç sürgün, birkaç meslekten tard, birkaç hapislik geçirmiş; birkaç roman, birkaç hikâye ve bir hayli makale yazmış; uzun süreli kütüphane memurluğu sürecinde birçok ilmî çalışmaya imza atmış, eserlerinde Türkçe'yi vazıh biçimde kullanmış bir Türk ırkçısıdır. 


Tek cümlede Atsız, budur. Şimdi bu cümlenin yalnızca son faslına odaklanarak geri kalanını yok saymak isteyen bir koroyla karşı karşıyayız. 


Bunların yeni peydahlandığını düşünenler; işte size 14 sene öncesinden bir örnek! (Atsız hayattayken yapılan tezvirat konumuz dışındadır.) 


Kavgayı; değerlerimizi iptal etmeye niyetlenenlerle, emek hırsızlığına tenezzül edenlerle vermemiz lazım. Gerisi lafügüzaftır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar