"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi..."
Mühim tarihleri yıldönümlerinde değil de, bir iki gün hatta bir hafta öncesinden "anma" geleneğinin başlamasına şahsî bir tepki olarak bu yazıyı 19 Mart'ta yayınlıyorum.
Çanakkale; bir Türkçünün (Atsız) Türk'ün yeni Kâbesi saydığı, bir İslâmcının (Akif) şehidlerini Bedr'in arslanlarına denk gördüğü, bir komünistin (Kıvılcımlı) harbini tüm mazlum milletlerin emperyalizme karşı ilk zaferi saydığı kutsal bir şehirdir. Çanakkale'nin en kutsal senesi 1915, en kutsal tarihi ise 18 Mart'tır.
Yukarıya aldığım örnekler "boş edebiyat" değildir. Edebiyat bazen abartır, bazen kurgular. Bazen hiç olmamışı yazar. Fakat Çanakkale, edebiyatın da imtihan sahasıdır. Olmamış, olması ihtimali de olmayan kurguları mükemmelen kayda geçiren edebiyat; Çanakkale'de olanları tarife yetersiz kalmıştır. Yalnızca bazıları buna yaklaşabilmiştir.
Akif, bu yaklaşanların birincisidir.
"Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin."
93 Harbi, Trablusgarp'ın ve On İki Adaların işgali, peşine Balkan Savaşı devletimizin üstünden geçmişti. Çöküyorduk. 1. Dünya Savaşı'nın en güçsüz ve "hasta" devleti olarak görülüyorduk.
Bunun içindir ki; Berlin'e veyahut Viyana'ya taarruz etmeyi düşünmeyen düşmanlar İstanbul'u gözlerine kestirmişlerdi. Çanakkale'yi aşacak ve İstanbul'u zapt edeceklerdi. Böylece bizi boğacaklardı.
"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya"
Çanakkale önlerine gelene kadar bunun kolay olacağını düşünüyorlardı. Esad, Selahaddin Adil, Cevad ve Mustafa Kemal isimlerini henüz duymamışlar, Plevne haricinde hep kaybeden Türk ordusunu hakir görmüşler, kolay ölen fakat kolay yenilmeyen Türk askerini ise pek önemsememişlerdi.
Bu duygu ve düşüncelerle geldiler. Geldikleri gibi de gittiler.
1915'te Çanakkale; önce deniz ardından kara muharebeleriyle Türk'ün silkiniş yeri oldu. Ayağa kalkan Türkler biraz tökezleseler de, dik durmayı başardılar.
Çanakkale, aynı zamanda, Kurtuluş Savaşı'na da kaynaklık etmiş bir ruhun adıdır.
Tarihte hiçbir nesil yoktur ki, sonrasında gelenler kendisine bu derece borçlu bulunsunlar. Evet, Çanakkale'yi koruyan nesle hâlen borcumuz vardır. Çanakkale'yi yaratan ruh ise hâlâ Türk milletinin sinesinde mündemiçtir.
"Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek."
Akif'in Çanakkale Şehidleri'ne şiirini duyan Süleyman Nazif "Allah'ın şairleri de vardır." demiş.
Allah'ın askerleri de vardır. 1915'te Çanakkale'deydiler. Düşmanı geçirmediler!
Aziz olan hatıralarını ihtiramla selâmlıyorum.

0 Yorumlar