Matbuatımızdan Seçme Yazılar (Nisan 2021)



Bir ay içerisinde Türk medyasında yazılmış ve benim okuduğum için memnuniyet duyduğum yazıları toparlamayı sürdürüyorum. Matbuatımızdaki genel kısırlık sürmekle beraber Nisan geçtiğimiz aya göre bereketli çıktı. 


1-) Süleyman Seyfi Öğün - "Salıncaklı Târih" / 1.4.2021 - Yeni Şafak

Avrupa merkezli tarih yazımını eleştirmek artık vaka-ı adiyeden sayılır oldu. Tarih üzerine kalem oynatan herkes bu olguyu eleştirir. Süleyman Seyfi Bey, bunu uluslararası ilişkilere bitiştirmek suretiyle yapıyor. Biraz alıntı daha iyi açıklamaya yardımcı olur:

"Binlerce senelik çevrimlere sâhip olan ve Avrupa, Asya ve Afrika’yı buluşturan bu kadim târih 15. Asırdan başlayarak sönümlendi. Avrupa târihi, Amerikalar’a eklemlendi ve adına kapitalizm denilen yeni bir üretim ve mübadele tarzı üzerinden gelişerek Atlantik sıklet merkezini oluşturdu. Asya ve Afrika’yı sömürgeleştirdi.

Elyevm idrâk ettiğimiz târih, bir bakıma bastırılanın geri dönüşü olarak da değerlendirilebilir."

İlkesel olarak katılmamak mümkün değil. Duygusal anlamda böyle bir şey istememek zaten mümkün değil. Fakat şunu asla unutmamak gerekiyor ki; bu iş kolay olmayacak. "Batı"; Avrupa+Kuzey Amerika'dan fazlası demek ve önümüzdeki süreçte bu olguyu hiç olmadığı kadar başımıza kakacak. Yazıyı, bir gazete yazısı olduğu unutulmadan, okunmaya değerler arasına katıyorum. 


2-) İlber Ortaylı - "Anayasa Değişikliği" /  4.4.2021 - Hürriyet

İlber Ortaylı, çoğunluk için televizyonda çıkan tonton bir amca olsa da, aslında Türk modernleşmesi ve Türk bürokrasi tarihi üzerinde dikkate değer çalışmalara ve görüşlere sahip bir tarihçidir. Kendisinin aynı zamanda tembel bir akademisyen olduğunu da kayda geçirmek isterim. Bu yüzden çoğu zaman tekrara düşüyor. Fakat "anayasa" gibi kendisini sinirlendiren tartışmalar mevzu bahis olduğunda bilgisini paylaşmaktan çekinmiyor. Bu yazı da o sınıftan kabul edilebilir. 

Türk anayasa tarihi, anayasaların Türk toplumuna etkileri ve çok kısaca içerikleri hakkında bilgi veren, bu konulara ilgisi "yeni başlayanlar için" güzel bir yazı. 


3-) Serdar Turgut - "Martin Scorsese, Federico Fellini ve ben" /  9.4.2021 - Habertürk

Scorsese artık nesli tükenen "auteur" yönetmenlerden birisi. Sinemaya dair söylemek istediği çok şey var ve 80'e merdiven dayadığı için bunların hepsini beyazperdede dillendiremeyeceğinin farkında. Bu yüzden son bir yıldır hayli tartışılan yazılar yazıyor. Federico Fellini'yi belki en iyi anlayan isimlerden olan Scorsese'nin yazısı, Serdar Turgut'u gençliğine götürmüş. Yakın zamanda hayatını kaybeden babasıyla ilgili yazılarını da zevkle izliyordum, bu tarz yani işin içine kendisini katan yazıları da hoşuma gidiyor. Yine de Serdar Bey'in "Amerikan Türkçesiyle" yazdığını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Sinemayla ilgilenenler için okunası bir yazı. 

Bonus: Scorsese'nin Fellini hakkında ne yazdığını merak edenler, buyurun yazının Türkçe tercümesi bile yayınlanmış.


4-) Ayça Atikoğlu - "İşte 'Oğuz Atay'ın kayıp günlüğü' olayının aslı"  /  11.4.2021 - T24

Oğuz Atay'ın günlüğüne ben de bir yazıda ucundan temas etmiştim. Bilmeyenler için çok kısa hatırlatma: Oğuz Atay'ın günlüğü, kendisinin ölümünden yıllar sonra ortaya çıkmış ve Milliyet gazetesinde tefrika edilmişti. O zamandan bugüne kadar, bu günlüğün nereden, nasıl ve kim tarafından çalındığı bilinmiyordu. 

Milliyet'in eski kültür-sanat şefi Ayça Atikoğlu bu soruya epeyce tatmin edici bir cevap vermiş. Edebiyat meraklılarının okumasında "sayılamayacak kadar" fayda vardır. 


5-) Cem Gürdeniz - "Zor zamanların ilacı: Mavi Vatanı hayal etmek" /  18.4.2021 - Veryansın TV

Komplo, kumpas, hapis, hastalık hiçbir şey Amiral Cem Gürdeniz'i durduramıyor. Haksızca tutuklandığı için yazamadığı yazılarına, Mavi Vatan'ı hayal ederek geri döndü. Yazıdan bir pasaj:

"Son olarak eklemeliyim ki, deniz ve gökyüzü mavidir. Karanlık bulutlar, yıldırım ve şimşekler, yüksek ve zorlu dalgalar illa ki geçer. Ve kara bulutların arasında en başta küçücük bir yırtılma ile mavi gökyüzü ortaya çıkmaya başlar. O küçücük mavi cep, büyür büyür ve sonunda mavi dünya karanlığı yener.

Unutmayın umudun rengi mavidir."


6-) Murat Bardakçı - "Bu ne kin, bu ne nefret?" /  20.4.2021 - Habertürk

Bardakçızade Murat Bey, Edinburgh Dükü Prens Philippe'in vefatı ve ismini vermediği bir hanım oyuncunun Çin virüsüne yakalanması üzerine yazılan saçma sapan mesajları konu ediyor ve "bize bir haller oldu" diyor. Murat Bey yazmasa da, ben söyleyeyim; bunlar taşra tipi "geçmiş olsun" mesajlarıdır. Türkiye'nin bir numaralı meselesi olan şehirleşmenin doğrudan sonucudur ve toplum rotasını bulana kadar da sürecektir. Yazıyı haklı bir soruna parmak basması sebebiyle okunmaya ve üzerine tartışılmaya değer buluyorum. 

Bu arada yazıda geçmese de Prens Philippe'le ilgili küfürbaz "başsağlığı" dileklerinin genellikle bizdeki "Osmanlıcı" takımından gelmesi fazlasıyla dikkat çekiciydi. Eğer bugün bir hanedana sahip bulunsaydık, ilk ve en içten başsağlığı dileğini bizimkiler yayınlayacaktı.

Yine başımızda bir hanedan bulunsaydı ve bunlardan birinin vefatı üzerine İngilizler bu tarz saçmalıklar karalasaydı acaba ne derlerdi? Bunların düşünülmediği çok açıktır. Çünkü "yeniden Osmanlıcılığın" boş bir hayâl olduğunu en iyi bu taşralılar hissederler. İlginç memleketin, garip saltanatçıları işte...


7-) Taha Akyol - "Erol Güngör’de düşünme hürriyeti" /  25.4.2021 - Karar

Taha Akyol işine gelince müthiş çalışkan olabilen bir insan. 

Bizde belgeselcilik çok gelişmiş bir alan değildir, bu yüzden gazetecilerin tekelinde kalmıştır. Ayrıca "belgeselci" diye bir insan türü oluşamadı. Bu belgesel yapımı işinde herkes Mehmet Ali Birand'ı hatırlar ama size daha iyi belgesel yapan birisinin adını vereyim: Taha Akyol. İşine gelince çalışıyor demem boşuna değil.

İktidarla ters düştükten sonra, yazıları ölümü bekleyen bir adamın sayıklamalarına benzeyen Taha Bey dirilmiş. Ve harika bir Erol Güngör yazısı kaleme almış. Okunmasında fayda görürüm. 


8-) Oray Eğin - "Lobiler Savaşı" /  29.4.2021 - Habertürk

Biden bunağının "genocide" demesini toplu bir küfür sağanağıyla savuşturduk biliyorsunuz. Peki yıllardır buralarda birilerinin karnına kramplar sokan "genocide" kelimesi neden şimdi kayda geçirildi? İlk sebep tabii ki siyasettir. Siyasetin yanında ikinci bir sebep olarak lobileri buluruz.

Oray Eğin Ermenilerin meseledeki tutumunu ABD'deki diyasporalarının etkili "gazetecisi" Harut Sassounian’a sormuş. Herifçioğlu da anlatmış. Eğin işi burada bırakmamış, Türkiye'nin ABD'deki imajını da yazıya arka plan olarak eklemiş. Yetinmemiş, İlber Ortaylı'nın - katıldığı bir TV programında söylediği - bazı cümleleri alıntılamış. Böylece mukayese fırsatı sunmuş. Yazıyı çok faydalı buldum. Yine de bir alıntı yapıp üzerine iki çift laf etmek istiyorum:

"Önceki gün Habertürk’te İlber Ortaylı’nın dediğini Sassounian da tekrarlıyor: Türkiye en önemli müttefiki olan İsrail’i ve Yahudi lobisini kaybetti. Başta Bernard Lewis gibi efsaneler olmak üzere Yahudi tarihçiler 1915 konusunda Türkiye’nin tezlerinin en önemli kaynağıydı uzun yıllar. Ortaylı bir noktanın daha altını çiziyor: "Bernard Lewis’e saldıranlar da başta bizim Türk liberalleri oldu." 

Hakikaten "Türk liberali" diye bir tip var. Bu tip; Türk düşünce hayatına yapışmış, fikir namına ne varsa sömüren yavşakları tarif eder. Türkiye Cumhuriyeti'nin hem devlet hem de vatandaşlarının yapacakları ilk iş bunların kurumlara etkisini sıfırlamaktır. Çünkü bu tip yarı-aydındır, dışarıdan ne görse hayrandır ama kendi milletine kesinlikle düşmandır. Bu "düşmanlığı", dışarıya çalışma vs gibi anlamayın lütfen. Tamamen "psikopatik" bir düşmanlıktır bu. Milletinden utanır, kendisini Türk milletinin üzerinde gördüğü için onu aşağılama ve adam etme hakkına sahip olduğunu düşünür. Edemeyince de öfkelenir. Kendi aşağılık psikolojisini millete yamamaya çalışır. Evet bunlar yavşaklardır. Türk toplum hayatı, bunların etkisini sıfırladığı andan itibaren, üzerine konuşulmaya değen konulardan birisi olacaktır.

Bir ay zarfında dikkatimi çeken sekiz yazıyı toparladım. Umarım müstefit olursunuz. Mayıs "baskısında" görüşmeyi dilerim. 



Yorum Gönder

0 Yorumlar