Emine Işınsu (1938-2021)

Emine Işınsu ve eşi İskender Öksüz'ü, muhtemelen Kafkas dansı ederken, gösteren hoş bir fotoğraf. (İskender Öksüz'ün Twitter hesabından aldım.)

Yaşı itibarıyla en tecrübeli Türk milliyetçilerinden birisi olan İskender Öksüz üzücü haberi kısa bir "tweet" mesajıyla verdi: "Az önce eşim Emine Işınsu'yu kaybettim." 

Emine Işınsu... 

Annesinin babası Kerkük Mutasarrıfı Mehmet Selim Bey. Avnullah Kâzımî ismini de kullanıyor. Neden iki isim kullanıyor? Çünkü Sultan Hamid'e muhalif bir bürokrat. Sonra İttihadçılara da muhalif... Ama sadece sözde değil bu muhalefet. Örgüt kuracak kadar ciddi ve üst seviyeden... Demek ki aile siyasete yabancı değil. Siyasetin bu topraklardaki doğal sonucu olan yükselme ve alçalmalara, sürgün ve terfîlere de tabii... 

Mehmet Selim Bey'in kızı Halide Nusret Hanım. Halide Nusret Zorlutuna. Yazar ama esasen şair. Edebiyatın birçok türünde eserleri olmasına rağmen herkes Halide Nusret Zorlutuna'yı şair olarak bilir. Bunun sebebi şiir sahasındaki üstün yeteneğidir. Dergiler çıkartır. Birçok teşkilatta gönüllü sıfatıyla çalışır. Babasının örgütçülüğünü, kendisinin edebiyat sevgisini sonraki nesle taşır. 

"Sonraki nesil" Işınsu Hanım oluyor. Evde kendisine sürekli şiirler okuyan bir annenin yanında yetişen Emine Işınsu'nun edebiyata meyletmemesi mümkün değildi. Annesi gibi şiir sahasından girdi. Ama çok geçmeden esas mecrasını buldu: roman

Bundan sonrasını biraz "şahsî" devam edeceğim, müsaadenizle. 

Ortaokul ikinci veya son sınıftayım. Nereden bulduysam elime bir kitap geçirmişim hararetle okuyorum. Kitap Cumhuriyet döneminin hemen başında geçiyor ve içinde güçlü karakterlerin ağzından yaptırılan sert tartışmalar barındırıyor. Beğeniyorum. O zamana kadar çok dikkat etmediğim kitap kapağına ve özellikle yazarın ismine tam o anda ihtiyaç duyuyorum. Evet ihtiyaç duyuyorum çünkü bu yazar her kimse onun kaleminden daha fazlasını okumak istiyorum. Kitabın ismi: Cumhuriyet Türküsü. Yazar: Emine Işınsu

Bu kitaptan sonra, okuduğum her kitabın kapağını inceleme ve yazarını ezberleme alışkanlığı kazandım. Ondan önce çok kitap okuduğum söylenemez. Ama sonrasında okudum. Demek ki okuma alışkanlığı kazanmamda da etkili olmuş. 

Bizim nesil, ondan öncekiler ve muhtemelen sonrakiler de (evet, ben de kendimden sonraki nesillerden bahsedenler kervanına katıldım, çünkü hakikaten var böyle nesiller) Emine Işınsu'yu önce Sancı'dan tanıdılar, tanıyacaklar. Çoğu da orada bırakacak... Benim hikâyem bunlara ne zaman ters gitmeye başladı diye hiç düşünmedim ama düşünecek olsam galiba yine Emine Işınsu'yu bulurum. Çünkü yukarıda yazdığım gibi ben Işınsu okumaya Cumhuriyet Türküsü'yle başladım. "Sancı" peşinden geldi tabii...

Yetinmedim çünkü o yazarken yetinmemişti. Azap Toprakları... Bunun ismine vurulmuştum. Ak Topraklar... Dede Korkutça bir anlatımla Selçuklular... Küçük Dünya... Sanki tasavvufa ilgisinin daha en başından beri olduğunu söylüyordu kitap, İstanbul'dan Şanlıurfa'ya giderek... Çiçekler Büyür... Memleketteki bütün İlay'ların isim anası olmaya hak kazanış ama esasen Bulgaristan Türklüğünün çilesini ve mücadelesini ilk defa olarak duyurma şerefi...

"Örnek" olmanın sorumluluğu, yalnız kalmanın ağırlığı... Emine Işınsu öldü ve yerine kimseyi koyamadık. Yeni Işınsu'lar yetişmezse "Ak Topraklar" artık eskisi kadar bizim olmaz. Emine Işınsu'nun ölümü bu yüzden fazlasıyla üzücüdür. 

İlk anda aklıma bunlar geldi. Ölümün vazifesi "düşündürmek" ise, o vazifesini yaptı. Bu yazdıklarıma düşünce diyebilirseniz, düşündürdü işte... 

Bir de tarihî önemi haiz bir anı iliştirelim: Sadi Somuncuoğlu, Alparslan Türkeş'i anlattığı bir yazıda, Türkeş'in inceliğini tanımlamak amacıyla şu hatırayı nakleder:

"Türkeş Beyler, Ankara’da Gaziosmanpaşa Kader Sokağı 3 numarada otururken, İskender Öksüz ve eşi Emine Işınsu Öksüz, 1 numarada, yan komşudur. Bir akşamüstü Öksüzlerin camı vurulur. Türkeş Bey’dir. Kapıya önce Emine Işınsu, ardından İskender yetişirler. Türkeş Bey duraklar, Işınsu’nun yüzüne bakar ve usulca sorar, “Metin misiniz hanımefendi?”. Bu muhatabını hazırlamak içindir. Kötü bir haberin geldiği bellidir: Dündar Bey’i kaybettik! Öksüzler dostları, ağabeyleri, fikir ve gönül arkadaşları Dündar Taşer’in ölümünü böyle duyarlar."

Emine Işınsu bu haber üzerine metanetini muhafaza edebildi mi, o bölüm yazıda yok. Ama dirayetini yazarak koruduğunu biliyoruz. 

Sonra yazamaz oldu, bunu da biliyoruz. Üstelik "yazmak=yaşamak" denkleminin üzerinde ömür sürerken...

Kesin olarak bildiğimiz iki şey daha var. Birincisi "Sancı"mız sürüyor, "Azap Toprakları" yalnız Batı Trakya'yla sınırlı kalmıyor. İkincisi ise İlay'lar büyüyor, Ak Hocalar hâlen Türklüğünü ve Müslümanlığını haykırıyor, Taşer'e ve ardından Önkuzu'ya söylettiği gibi: "Erenler ölmüyor, sûret değiştiriyorlar..."

İnsan bir sefer yaşar. Kimisi iz bırakır, kimisi iz bırakmaz. Bütün hikâyemiz bundan ibarettir. "İz bırakanlardan" Emine Işınsu Öksüz'ü daima saygıyla hatırlayacağım. Allah rahmet eylesin. 


Yorum Gönder

0 Yorumlar