Kelimeler güçlü varlıklardır. Çoğu zaman öylesine, gelişigüzel kullanılırlar ama güçleri azalmaz. Bazen söylemek istenilenin tam tersini ifade için aracı olurlar fakat yine de doğruluklarına zeval gelmez. Kimi zaman da meseleleri kapatırlar lakin bu durumun kelimelerin açıklığına zararı olmaz.
İki kelime var ki, çok severim: arayış ve mücadele. Bloğa isim ararken çok düşünmemiş ve "Tetebbûlar" demiştim. "Derinine inerek araştırma" diye "tercüme" edebiliriz belki. Tabii derine inerken mücadele kaçınılmazdır. Bu yüzden bloğun ismi Tetebbûlardır. (Aynı zamanda Ziya Bey'in Millî Tetebbûlar dergisine de bir selâmdır.)
Ortaokulda Facebook marifetiyle "atayizlerle" kavga ederek başladığım sosyal mecra kullanıcılığım, aradan geçen senelerin sonunda, bu sefer Blogger'ı vesile kılarak herkesle dövüşme hüviyetini kazandı. Demek ki oyunu el yükselterek oynuyorum. Ne güzel bir hayat hikâyesi değil mi?
Ama ben barışmasını da bilirim. Zaten yeterince kavga edenler barışmanın değerini bilirler. Bu yüzden bugün "atayiz" tanıdıklarım var. (Tanıdık demem boşuna değil. "Kâfirleri dost edinmiyoruz" müslüman!) Sürekli kavga-barışma döngüsüne girince insan ayrıntılara daha fazla odaklanıyor. Çünkü "dışarıdan bakınca" hep aynı şey oluyor. Bu yüzden gözlem yapmayı severim. Hayatımda yaptığım en mantıklı yatırım da budur zaten: Gözlem yeteneğimi geliştirmeye çalışmak.
Tabii gözlemek yetmiyor. Araştırmak da gerekiyor. Öteki taraftan bir mücadele olmayınca da rahat hissetmiyorum. Hepsini birleştirince "yazı mesaimin" sebebi ortaya çıkar: gözlemek ve anlatmak. Bu yüzden sohbet tarzında yazmayı severim.
Rahatça araştırmak için sağlıklı bir zihin, rahatça mücadele etmek için de sağlıklı bir beden gerekir. Zihnin ve bedenin sağlığı öncelikle psikolojiktir. Bu yüzden insan hayatında "geriye çekme" olmaması mühimdir. "Geriye çekme" olmasın istiyorsak, şeffaf olmak zorunludur. Aksi takdirde yalan söylemek zorunda kalırız.
Okuduğunuz yazı bu blogda yayınlanan 50. yazıdır. Bunlardan 48'i benim, 2 tanesi Fırat Kazganoğlu'nun imzasıyla yayınlanmıştır. Şimdi, 50. yazıda, bloğun serencamını ortaya dökerek şeffaflığı yalnızca cümle içinde kullanmaktan fiile geçirmek istiyorum.
Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki: Tetebbûlar'ı açarken kimsenin yardım teklifini kabul etmedim, tüm işleri - biraz YouTube'dan bakarak, biraz da yapıp bozarak - kendim hallettim.
Reklam yapmadım. Hatta yazıların hepsini de değil yalnızca bir kısmını Twitter hesabımda paylaştım. Kimseye de paylaşması için istekte bulunmadım. (Okuyup beğenen ve paylaşanlara toptan teşekkür ederim.)
Bu yazıyı yazmadan hemen önce Blogger'ın istatistikler bölümüne baktım. Toplam tıklanma sayısı: 32019.
Kendim açtım dedim de, bir nokta yarım kalmasın. Beş kuruş para vermedim. Çünkü; blogger ücretsiz bir platform, seçtiğim tema da ücretsiz, reklam vs. de yapmayınca doğal olarak "0" Türk Lirası giderim oldu. (Zamanı parayla ölçüyor olsaydık epey harcamam oldu diyebilirdim ama cebimden vermediğim için sayılmıyor.)
Blogger'ın biz "beleşçi" kullanıcılarına hoş bir sürprizi oluyor: Google Adsense ile hemen pazarlığa oturamıyorsunuz. Kuruluşunuzun üzerinden 6 ay geçmeden adam yerine koymuyorlar. Dolayısıyla reklam vermediğim gibi, reklam da almadım. Gelir-gider tablomu iftiharla sunarım: Gelir: 0 TL. Gider: 0 TL.
6 aylık süre zarfında (Tetebbûlar için tüm zamanlar diyebiliriz) en çok okunan üç yazı sırasıyla şunlar oldu:
1- İnsan Neden Yazar? (782)
2- 5816 Meselesi (705)
3- Bir Teklif (697)
En az okunanların en son yazılmış yazılar olduğunu söylemeye gerek yok. (Ama söylemiş oldum. Ne diyorduk? Kelimeler güçlüdür.)
Hazır lafı gelmişken daha evvel yapmadığım "kategori tanıtımını da" araya sıkıştırayım. Tetebbûlar içinde beş kategori bulunduruyor. Bunlar; Mülahazalar, Kritik, Fikriyât, Hikâyât ve Birikenler.
Yalnızca kategori başlıklarına bakarak benim kendimi çok sevdiğim sonucunu çıkarabilirsiniz ama tavsiye etmem. Çünkü bu yanlış olur. Kategori başlıklarını "iddialı" buluyorsanız, ki buna ben de katılırım, yazarken kendimi zorlamak amacıyla özellikle seçtiğim içindir. "Baştan savma" işleri sevmem, yapmak da istemem. Diğer taraftan bu kelimelerin anlamını bilmiyorsanız, öğrenmeniz için bir vesile olmasını dilerim. Çünkü; kelimeler önemlidir. İnsanlar kelimelerle düşünürler.
Velhasıl sevdim bu bloggerlık işini. İnternet cahilliğim sebebiyle birçok şeyi yolda öğreniyor olsam da, fena da gitmiyorum hani, ne dersiniz?
(Bu arada gelmişken bu yazıyı okuyup çıkmak yerine şöyle bir tur atarsanız ve gözünüze batan eksikleri bildirirseniz memnun olurum.)
Gördüğünüz gibi kendi adıma - böyle bir talep olmamasına rağmen - hesabımı verdim. Belirli aralıklarla bunu sürdürmek niyetindeyim. Umarım benden katbekat büyük işler yapanlar da hesap verme alışkanlığı edinirler. Çünkü ben bugünden itibaren biraz da bu işin peşine düşeceğim. Malumunuz ahlâk, yapmadığınız bir şeyi teşvik etmenize engel teşkil eder. Artık hesabımı verdiysem, hesap sorabilirim. Merak buyurmayın bu ara biraz iktisad ve biraz hukuk da çalıştım. Tam teşekküllü olmasa da bir "hesap sorucu" olarak kamu çıkarını savunmaya çabalayacağım.
Ezcümle: Zorlanmaktan, kavgadan, yokluktan korkmadan; adamsendecilikten, laçkalıktan, ukalalıktan, aptallıktan, kolay yoldan mevkiye konmacılıktan uzak durarak tetebbû etmeye devam edeceğim...
Bu bir "yatırım" tavsiyesidir.

0 Yorumlar