Bilginin el değiştirmesi meselesi teknolojinin hızla ilerleyişiyle birlikte daha çok tartışılır oldu. Fakat bilginin 'yönü' aynı derecede tartışılmıyor.
Bilgiye sahip olmak kadar, onu işleyip kıymetli hâle getirmek de önemlidir. Aynı şekilde işlenmiş bilgiyi geniş kitlelere yayabilmek de mühim bir iştir. Ardından geniş kitlelerin bildiği "şeyi" siyaset kurumuna kabul ettirmek gerekir. Tüm bu süreci yönetebilmek için stratejik düşünce kuruluşları icat edilmiştir.
Bugün Türk milliyetçilerinin geniş kapsamlı bir düşünce kuruluşuna ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç; hava gibi, su gibi bir ihtiyaçtır ve meydandadır.
Neden?
Turan coğrafyasıyla ilgili bilgimiz sınırlı. Bu coğrafyadaki insanları tanımıyoruz. Dolayısıyla hakkıyla kritik de edemiyoruz. "Bizdendir o yüzden harikadır" ifradıyla, "zaten Rusların adamı" diyerek soyadını "-of" ekiyle yazma tefridi arasında savruluyoruz.
İşin görsel yönünde neredeyse hiç yokuz. Yazılı alanda ya tek tek yazılmış makaleler veya monografilere veyahut dar imkanlarla hazırlanmış amatör çalışmalara sıkışmış vaziyetteyiz.
Ekonomi hakkında Türk milliyetçileri ne düşünür, onu da henüz tespit edemedik.
Hatta daha ileri giderek şunu söyleyebilirim: Güvenlik politikalarıyla ilgili Türk milliyetçilerinin görüşü nedir? Hangi temelden yükseldiğini kolaylıkla tespit edebilsek de, nihai amacın ne olduğu ve bu amaca hangi yoldan yürüneceği de belli değildir.
Yığınla milliyetçi siyasetin içinde yer alıyor. Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçileri iki koldan siyaseti kıskaca almış durumdalar. Burası işin olumlu yönünü teşkil ediyor. Fakat bu kıskacın sınırları geniş tutulmak zorundayken aksine kısılıyor. Kısıldıkça demokrasi dışı akımlar güç kazanıyor. Yani dünyaya kapalı bir milliyetçilik taban topluyor.
Dünya'ya kapalı milliyetçilik olmaz. Dünya'yı izlemeyen, Türkiye'yi burada bir yere yerleştiremeyen insan, milliyetçi olamaz.
Başka sahalarda da eksiklerimiz vardır muhakkak. Fakat bugün benim teklif edeceğim şeyin muhtevası yukarıda saydığım problemlerle ilgili. Bunların bir kısmı için çözüm, bir kısmı için tartışma ve yaygınlaştırma, bir kısmı için de sorunun tam ve eksiksiz tespitine yardımcı olacak.
Teklifim çok basit: Milliyetçi bir düşünce kuruluşu meydana getirmek.
Ülkemizde çeşitli milliyetçi yapılanmalar var fakat hiçbirisi stratejik düşünce kuruluşu hüviyetine sahip değil. Yine ülkemizde birkaç tane stratejik düşünce kuruluşu var, bunlar da milliyetçi değil.
Teklifimi açmak ve daha net tespitlerde bulunmak üzere bu alanda faaliyet gösteren 'milliyetçi düşünce kuruluşları' hakkında birkaç kelam etmeliyim.
Durum muhasebesiyle başlayayım: Çevremde bu kuruluşlara yönelik teveccüh görmüyorum. Zaten başka amaçlarla kurulan bu yapıların içeriden dönüştürülebileceğine de inanmıyorum. Benim gördüğüm; daha çok ne yapacağını bilmeyen ama kesinlikle bir şeyler yapmak isteyen arkadaşlardan ibaret. Bunlar buralara teveccüh göstermiyorsa, suçu kimde aramak gerekir?
"Başka amaçlarla" kurulan düşünce kuruluşlarının, fikir üretmek ve siyasete tahvil etmek haricinde ne gibi bir amaçları olabilir? İstisnasız tamamı "fikir üretmeden siyasete dahil olmak" istiyorlar. Tabii kurum olarak siyasete duhul edemeyecekleri için, kuruluşların içindeki kimi isimler siyaset sahnesine zıplamaya çalışıyor. Geri kalanlar da bu isimler için çalışıyor. Böylece fikir üretmesi için kurulan yapılar fikir üretmiyor, bir başkasının çıkarına bedava çalışmak istemeyen genç arkadaşlar da buralara teveccüh göstermiyor.
Sorun; Türk milliyetçilerinin İsrafil'in Sûr'unu duymuş ölüler gibi siyaset sahnesinde toplanmasında yatıyor. Fikir olmadan, ahlâki bir iddia taşımadan, düşündüklerini açıkça söylemeden siyaset sahnesine çıkanlar yolda mutasyona uğramaya mahkûm olurlar. Nitekim eskiden tanıdığımız birçok figürü artık "tanıyamıyor" oluşumuzun nedeni de budur.
Bunu aşmanın tek yolu olmasa bile, yollarından birisi de bahsettiğim düşünce kuruluşudur. Türk milliyetçiliği iddiasını güden ama partiyi değil fikri savunan, ilkesel olarak tarafsız dursa da taraf olmaktan çekinmeyen, gelir-gider tablosu şeffaf yani hesap verebilir olan ve şahsi çıkarları için birilerini kullanmayı değil, milletin çıkarları için geniş kesimlere seslenmeyi hedefleyen bir kuruluşa muhtacız.
Nasıl?
Örnek vermek gerekirse; Turan coğrafyasının her bir parçasıyla ilgili kapsamlı raporlar hazırlayacak bir uzmanlar topluluğu bizlere çok şey kazandıracaktır. Çünkü bu 'uzun ve sıkıcı raporlar' işin merkezini oluştururken, aynı raporlardan hareketle hazırlanan 50-100 sayfalık özetler bu işin okumayı sevenlerce yaygınlaştırılmasına yarayacaktır. Bu özetin 5-10 sayfalık özetleri ise dergilerde veya internet sitelerinde yayınlanabilecek, aynı raporun içinden çıkarılacak sloganik cümleler sosyal medyadan sokak duvarlarına kadar 'yapıştırılabilecektir'. Böylece sokakta gördüğü sloganı takip eden birisi, eğer takibinde ısrarcı olursa, mesela 1000 sayfalık bir çalışmaya ulaşabilecektir. Bugün bir kısım 'işe yarar' sloganımızı açıklarken çektiğimiz çile gözönünde bulundurulduğu vakit, bu faaliyetin faydası meydana çıkacaktır.
Bunu başarabilmenin, bilginin yönünü tayin edebilmenin şartı, bir düşünce kuruluşuna sahip olmaktır.
İçerisinde Türk lehçeleri öğretilebilecek, 'yeniden' ortak bir edebiyata kavuşmamız için yoğun 'çeviri' faaliyetine öncülük edebilecek kurum da burası olacaktır.
Aynı "klübe" üye olanlar ortak bir dil kurarlar ve çok daha rahat anlaşırlar. İki dünya savaşı çıkaran ve ikincisinin sonunda ikiye bölünen Almanya'nın bugün Avrupa'nın 'dinamosu' olmasının sebebi buradadır. Çünkü; Almanlar, içinde Fransızların ve Anglo-Amerikanların da bulunduğu, 'Batı kulübünün' doğal üyesidirler.
Aynı konuya daha 'yakından' bir örnek vereyim: Haydar Aliyev. Sovyet sisteminin tepesine kadar çıkmış, kendi ülkesinde iktidarı Elçibey'in hakkını gasbederek ele almış olan bu adam birkaç sefer darbe ve suikast tehlikesine uğradı. Maalesef bu saldırıların önemli bir kısmının kaynağı da Türkiye'ydi. Fakat Haydar Aliyev her seferinde Türkiye'ye geldi, her defasında Türkiye'yle ilişkilerin 'iyiliğinden' bahsetti. Turancı falan değildi. Yalnızca aynı dili konuşabileceği insanlar arıyordu ve Ruslarla aynı dili konuşmadıklarını en iyi takdir edecek adamdı. Azerbaycan'la şimdiki durumumuzu biliyorsunuz, inşallah önümüzdeki süreçte ilişkiler çok daha iyileşecektir.
Türkiye'nin 'öncelikle' aynı dili konuşacağı ülkeler diğer Türk cumhuriyetleridir. Türkiye'nin önündeki en acil meseleler sığınmacılar ve ekonomik krizdir. Türkiye'nin en şanslı olduğu konu insan birikimi, en beceriksiz olduğu alan birikmiş insanını harcamasıdır. Sondan gidersek; harcamak değil biriktirmek; sığınmacıları ve ekonomik krizi/krizleri en azından millete anlatabilmek, aynı dili konuştuklarımızı daha yakından tanıyarak politika üretebilmek için bir düşünce kuruluşu şart diyorum. Böylece epey geniş olan çalışma sahasını çizmiş bulunuyor, bu teklifi tartışmak için Türk kamuoyuna sunuyorum.
(Not: Bir Teklif yazısına bazı cevaplar geldi ama bunların hiçbirisi fikir içermiyordu. Yarısı "ne iyi düşünmüşsün' diyerek benim düşünebiliyor oluşumu överken, diğer yarısı "zaten yapamazlar" nakaradını tekrarlayarak hayalî bir topluluğa kendi özgüven problemini giydirmeye uğraşıyordu.
Gelen cevaplar hoş olmasa da hâlen bloğun en fazla okunan yazılarından olması hoşuma gidiyor.
Umarım bu yazının akıbeti farklı olur ve hakikaten tartışabiliriz.)

0 Yorumlar