Önceki başlıkla sonrakinin ilgisiz olduğu notlarım "Blog Notlar" devam ediyor. Geçen yazıda eklemeler yapmayı düşündüğümü söylemiştim. İlk ek bölümü bu yazıda 'açıyorum': Fotoğraflar/Resimler. Her yazıda önemli gördüğüm bir tabloyu veya fotoğrafı paylaşacağım. Churchill'in Führerbunker'daki fotoğrafıyla başlıyoruz.
Bu ay; bir hastalık olarak sürekli haklı olanlara, bitmeyen kılık-kıyafet meselemize ve çöken Türk siyasetine değinecek; bugünü Kurtuluş Savaşı dönemiyle mukayese etmeye çalışanlara kıyas örneği verecek ve Henry Ford'dun bir sözünü alıntılıyacağız. Kitap tavsiyesi bölümünde ise Emir Timur'un Tüzükât'ını konuk edeceğiz.
1
Bir Hastalık: Sürekli Haklı Olmak
Bunu milletimizin başına marksistler bela ettiler. Biliyorsunuz gazete okuyan marksistin haksız çıktığı görülmemiştir. Marks'ın hayranlarının bu bilgili görünme aşkı milletimizin ağzından çıkan hiçbir sözü sahiplenmeme iştiyakıyla birleşince yeni bir insan türü meydana çıktı: Sürekli haklı olanlar.
Sürekli haklı olan insanlar, asla ve kat'a şaşırmazlar. Kimsenin bilmediği kaynakları vardır. Kendileri çok değerli olduğu için her sözleri mühimdir. Çoğu zaman bu sözler birbiriyle çelişir ama ziyanı yok, o an hangisini istiyorsa o sözü geçerlidir.
Bu kadar çok konuşmanın milletimize bir noktada zarar vereceği açıktı. Fakat etrafta dolaşan ve sayıları her geçen gün artan "sürekli haklı" hastaları, zannediyorum ki, kimse beklemiyordu.
Bu "tiple" uğraşmaya devam edeceğim.
2
Churchill Führerbunker'da
'Genç ve daima güçlü' görünmeyi seven Hitler'in karşısına, 1940 yılında, 65 yaşında bir ihtiyar çıktı: Churchill. Hitler onun 'bir bunak' olduğunu iddia ederken, Churchill 'kan, ter ve gözyaşıyla' yoğrulmuş zafer vaad ediyordu. Sonunda Hitler'in imparatorluğu yok oldu fakat giderken İngilizlerinkini de peşinde götürdü.
Fotoğraf 1945 yılında Hitler'in sığınağı Führerbunker'da çekildi. Führerbunker, aynı zamanda, Hitler'in intihar ettiği yerdi. Churchill bastonuna dayanarak da olsa Hitler'in kullandığı koltuğa oturabilmiş, âdeta İngiliz İmparatorluğu'nun son nefesini düşmanının 'kabri' başında vermişti.
16 Temmuz 1945 tarihli bu fotoğrafı İngiliz ordusundaki iki yüzbaşı W.T. Lockeyear ve E. G. Malindine'ın çektikleri kaydedilmiş.
3
Kılık-Kıyafet Meselesi
3. Selim'den 2. Mahmud'a oradan Atatürk'e kadar birçok liderin bir de "kılık kıyafet" politikası vardı. Sonra "post-modernizm" devreye girdi ve liderler kılık kıyafet ajandalarını kapattılar.
Fakat bizde "zamanla da" dövüşen epey insan bulunduğu için onların kılık kıyafetle ilgili politikaları daha yeni başlıyor. Her olayda ilk tepkisi kafasını çevirmek olan milletimizin, kılık-kıyafet meselesinde tam aksine davranması demokrasi eksikliğinden değil, delirmiş olmamızdan kaynaklanıyor.
4
"Biraraya gelmek başlangıçtır. Birarada durabilmek ilerlemedir. Birlikte çalışmak başarıdır." Henry Ford
5
Türk Siyasetinin Çöküşü
Türk siyaseti; tüm 'renkleriyle' birlikte çökmüş durumdadır. Bu çöküşten kurtuluşun yolu alternatif siyasi partiler değildir. Millet olabilmektir. Milletin karşısındakiler ve milletin yanındakiler olmak üzere ikiye ayrılırsak eğer; Türk siyaseti en milliyetçi döneminde bile, milletinin karşısına üstelik tam karşısına düşer.
Hep birlikte ileri gitmenin yegâne yolu kamunun teşkilidir. Kamu, siyaset sahasından kurulmaz. Çökmüş siyasetin içinden millete fayda çıkmaz.
6
Kıyas Meraklılarına Bir Ev Ödevi
Bugünü Kurtuluş Savaşı dönemiyle mukayeseye bayılanlara bir kıyas örneği: Kurtuluş Savaşı'nın lider kademesi milliyetçiydi. Destekleyenler ise ya muhafazakâr köylü veya medrese çıkışlı dindar softalardı.
Bugüne bakalım: lider kadroyu birarada tutan şey muhafazakârlık. Gençlerin ise modern yaşadığı görülüyor.
"Dip dalga" rahmetli Attila İlhan'ın Kurtuluş Savaşı'yla ilgili tezlerinde kullandığı bir tabirdi. Bunu bağlamından koparıp kullandılar daha önce. Şimdi yerli yerine oturdu.
Evet dip dalga geliyor. Neyi ne kadar sallayacak, yaşayacak olanlar görür.
Kitap Tavsiyesi: Timur - Tüzükât
Emir Timur, Türk tarihinin en büyük komutanıdır. Yine Türk ve Dünya tarihinin gördüğü en başarılı hükümdarlardan birisidir. Bizde genellikle Ankara Savaşı'yla ve "gazabıyla" hatırlansa da, bunlardan çok daha fazlası olduğu da açıktır.
"Çok daha fazlası" derken; yalnızca savaşları kastetmiyorum. Timur'un hükümet etme şekli ve kendisini konumlandırışı da "fazla" olan yönlerine dahildir.
Timur şöyle diyor: "Çünkü hangi hâkimin çıkardığı hükmü vuruş-dövüşü önleyemezse, böyle hâkim hükümet yürütmeye layık değildir." (s. 91)
Yönetme usûlünü açıklarken "(...)tüm sipahi ve raiyeyi ümit ve korku arasında tuttum."(s. 81) diyen Timur; yöneticilerin zihniyeti hakkında şu mühim bilgiyi veriyor: "(...) padişahların hüküm etmekten başka hazları yoktur. Hazine, leşker, raiye, saltanat bunların hepsi onun hükmünden başka bir şey değildir." (s. 88)
"Eğer bana katılırsanız kurtulursunuz, eğer güreşirseniz yıkılırsınız."(s. 54) sözünün sahibi Emir Timur'un Tüzükât'ı her Türk'ün okuması gereken eserler sırasında yer alıyor.
Piyasada pek çok "farklı" baskısı bulunan Tüzükât'ın Alihan Töre Sağuni'nin Özbekçe tercümesinden hareketle yapılan baskılarını tavsiye ederim. Tüzükât'ı, üstelik Sovyet zulmü döneminde, öz diline kazandıran merhum Alihan Töre Sağuni şöyle yazmıştı: "Yabancı yere ganimet olup giden eserimizi öz yurduna geri getirdim."(s. 19) Bu hassasiyete ve çabaya saygı sunarken, neden Sağuni'den nakilleri tavsiye ettiğim sorusunun cevabını da verdiğimi umuyorum.


0 Yorumlar