Bu yazıya bazı isimleri ve mekânları sayarak başlamak istiyorum.
Hüseyinzade Ali Turan, Ziya Gök Alp, Zeki Velidi Togan, Nihâl Atsız, Alparslan Türkeş... Bekirağa Bölüğü, Sansaryan Han, Mamak Cezaevi, Ankara ve İstanbul Adliyeleri...
Saydığım isimler tek kalemde "Turancı" diyebileceğimiz kişilerdir. Mekânlar ise uzun yıllar Turan diyenlerin yargılandığı, ezildiği, mahkûm edildiği mahallerdir.
1. Dünya Savaşı'nı kaybettiğimizde Ziya Gök Alp ve arkadaşları Turancı olmakla "suçlanmıştı". Aynı "suçlama" 1944'te Z. Velidi, Atsız ve arkadaşlarına da yapıldı. 12 Eylül'ün ardından Türkeş ve partisinin mensuplarını suçlayan iddianamede Turancılık "suç" telakki ediliyordu.
12 Kasım 2021 günü "Türk Devletleri Teşkilatı" ismiyle yeniden organize olan birliğin görüntüsü bize şunu söylüyor: Onlar haklılardı. Belki bugünü göremediler ama bundan güzel "iade-i itibarı" da hayal edemezlerdi.
Bugün Turancıların sayısı kalabalıktır. Türkistan coğrafyasına ilgi günden güne artmaktadır. Bağımsız Türk devletleri birbirlerine yaklaşmakta ve diğer ülkelerin sınırları içerisinde kalmış kardeşlerine - az da olsa - ellerini uzatmaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı ve bu teşkilata bağlı çalışan örgütlerin, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türk Dünyası'nın her tarafında binaları açılmaktadır. Türk Devletleri birlik hedeflerini bu binaların içinde kayda geçirmektedir.
Turancılık mahkeme kapılarından, Âli Kapı'ya yükselmiştir. Bu yolu açan, bu uğurda çalışan (burada rahmetli Turan Yazgan'ın ismi de kayda geçirilmeli), bu hedefe yürüyen ama bugünü göremeyen herkesi şükranla, minnetle, saygıyla anıyorum.
1944'te bir cezaevi hücresinde "Turancılık suçundan" mevkuf bulunan Nihal Atsız şöyle yazmıştı:
"Yeşermesi ektiğimiz tohumun haktır,
İşte o gün ruhlarımız şad olacaktır!"
Ruhlarınız şad olsun!
Düne saygı duruşunu bitirdiysek bugüne gelebiliriz. Ardından bugünden yarına bir projeksiyon yapmaya çalışacağız.
Bu yazıyı; 12 Kasım 2021 günü İstanbul'da imza edilen ve kamuya açıklanan "Türk Devletleri Teşkilatı Sekizinci Zirve Bildirisi"ni esas alarak kaleme alıyorum. 13 sayfa ve 121 maddeden mürekkep bildiri, beklentimin - öyle zannediyorum birçoğumuzun beklentisinin - ötesinde bir iş olmuş.
Yakın zamanlara kadar "Türk" kelimesinin telaffuz edilmesinden imtina edilen ve Türk dememekle övünen bir hayli dangalağa konuşma hürriyeti çerçevesinde bolca söz verilen ülkemizin en önemli kenti olan İstanbul'da imzalanan bildiride, kuruluş isimleri hariç olmak üzere, tam 161 kez "Türk" sözcüğü geçiyor. Fazlasıyla memnuniyet verici olduğunu yazmama gerek yok zannediyorum.
İçerik
Kapsamı hakkında geçen yazıda birkaç laf ettiğim bildirinin içeriği hakikaten dolu. Hatta dolu dolu... Kültürel mirastan kombine yük taşımacılığına, öğrenci değişiminden Hazar Geçişli Orta Koridor'a, Karabağ'dan Kıbrıs'a, Tarih ve Coğrafya Atlas'ından e-yönetişime dek onlarca farklı alanda işbirliği yapılması öngörülüyor. Dilerseniz bu metni birlikte didikleyelim.
Bildirinin ikinci maddesinde (s.1) geçen yazıda konu ettiğimiz Türk Dünyası 2040 Vizyonu'nun, üye devletler tarafından "stratejik bir belge olarak kabul" edildiği ve uygulanması için "2022-2026 Türk Devletleri Teşkilatı Stratejik Yol Haritası" hazırlanması talimatını verdikleri belirtiliyor. Bu "talimatı" kime verdikleri pek anlaşılamasa da, Türk Devletleri Teşkilatı kuruluşunun işi yürüteceğini zannediyorum. Bu meseleyi takibe alacağımı kamuoyuna ilan ediyorum.
Üçüncü madde Türkmenistan'ın gözlemci üye olarak birliğe dahil edilmesini kutluyor. (s.2)
Altıncı maddede "44 Günlük Vatan Muharebesi"ndeki zaferinden ötürü Azerbaycan tebrik ediliyor. (s.2)
10 ve 13 numaralı maddelerde Teşkilat'ın aktif gözlemci üyelerinden Macaristan tebrik ve teşvik ediliyor. (s.2)
Tebrik faslı böylece hitama eriyor. Sıra "sıkıntılı" konulara geliyor.
Kıbrıs
Yedinci maddede KKTC demeden Kıbrıs Türklerine selam çakılıyor. Madde şöyle: Üye devletler "Kıbrıs sorununda Ada'daki gerçekler temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme varılması gerektiğini vurguladıklarını; temel ve eşit haklarını güvence altına alma arzusunu taşıyan Kıbrıs Türk halkıyla olan dayanışmalarını ifade ettiklerini ve Türkiye'nin Kıbrıs Türk halkının Türk Devletleri Teşkilatı'nın ilgili faaliyetlerine katılmaya davet edilmeleri talebini tanıdıklarını" ifade ediyor.
Burada iki kelâm etmek yanlış olmaz. 1983'de kurulan KKTC bugün Türkiye haricinde hiçbir devlet tarafından tanınmıyor. Dış memleketlerle ilişkilerini ya Türk büyükelçilikleri veyahut da ticaret ofisleri üzerinden yürütüyor. Adanın güneyindeki Rumların AB üyesi olması ve birçok ülke tarafından tanınmaları Kıbrıs Türklüğünü öfkelendiriyor.
Bu öfkenin bir muhatabı Rumlarsa öteki de biziz yani Türkiye. Çünkü Kıbrıs'ın bir "sorun" hâline dönüşmesinde bizim de hatırı sayılır payımız var. Hiçbir sorun tavizle çözülmez. Bu yüzden önce neyi savunduğumuzu netleştirmemiz gerekiyor. Türkiye, nadiren dillendirse de, iki devletli çözümü savunuyor. Bu tezin altını doldurmak için KKTC'nin Türkiye haricindeki ülkeler tarafından tanınması gerekiyor. Bildiride geçen maddeyi bir çeşit "ön adım" olarak anlamak istiyorum. Çünkü Azerbaycan Karabağ meselesi nedeniyle KKTC'yi henüz tanıyamasa da, diğer devletlerin bu konuda ellerini bağlayan bir durum görünmüyor. Umarım bu madde harfiyen uygulanır ve KKTC önce kültürel ardından da diplomatik olarak kulübün içindeki - haklı yerini - alır.
Ekonomi
Bu başlıkta epey madde var. Fakat Türk Dünyası ve ekonomi deyince ilk akla gelmesi gereken "kültür endüstrisi" üzerine bir şey yok. Kültürel birliğe dair ayrı başlıkta muhtelif hususlar bulunsa da, kültür ve endüstri kelimelerini yan yana görmedikçe aşağıda sayacağım kurumların "tam fonksiyonlu" çalışabileceğini düşünmüyorum. Yine de isimlerinin geçmesi bile oldukça mühim ekonomik kuruluşları sayalım:
"En geç 1 Eylül 2022 tarihe kadar kurulması" planlanan Türk Yatırım Fonu (md. 24 - s.3), "Üye ve Gözlemci Devletlerin arasındaki ticareti, ihracat potansiyelini ve yatırımları artırmak amacıyla Türk Ticaret Evleri'nin(TTE) kurulması" (md. 26 - s.4) zabta geçirildi.
Enerji ve Ulaşım
36. maddede (s.4) "enerji güvenliğinin önemini" vurgulayan üye devletler, esas meseleye 39 numarada geliyorlar: "Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru boyunca taşımacılık işlerini kolaylaştırmak için önemli bir adım olan "Türk Devletleri Teşkilatı Üye Ülkeleri Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşması"nı nihai hale getirme talimatı verdiklerini" kayda geçiriyorlar. (s.5) Ayrıca, Hazar Geçişli Orta Koridorun "tüm potansiyelinden yararlanmak için", "Kervansaray Projesi çerçevesinde gümrük işbirliği ile İpek Yolu'nu canlandırmayı" da kabul ediyorlar. (md. 47 - s.5)
Peki, Türkiye Hazar Geçişi'ne nasıl ulaşacak? İşte burada Zengezur Koridoru'na geliyoruz. 40. maddede; "Zengezur Koridoru'nun Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru kapsamında bağlantısallığın daha iyi sağlanması için ortaya çıkan bir fırsat olduğunu vurguladıklarını ve Koridorun en kısa sürede faaliyete geçirilmesi için Üye Devletlerin ilgili makamlarını, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti'nin çabalarını desteklemeye davet ettikleri" ifadesi geçiyor. Ben de inşallah diyorum.
Son zamanlarda Karabağ'da nükseden çatışmalar, bizlere Azerbaycan'ın kıymetini bir kez daha gösteriyor. Türkiye ise geçen sene doğru tavır almasının semeresini görüyor. Azerbaycan'ın kıymeti Türk Dünyası tarafından tanındıkça, bundan - belki Azerbaycan'dan fazla - istifade edecek ülke Türkiye'dir. Türk Dünyası'nın tüm parçaları Karabağ meselesinde kararlı bir duruş sergileyebilirse milletimizin geleceği hakikaten parlak olacaktır.
Doğal Afetler
Ülkemizde yaşanan son yangın felaketinden az da olsa ders çıkarılmış gibi görünüyor. Hatta iktidarın sevdiği kelimelerle söylersek "kriz fırsata çevrilmeye" çalışılıyor. Bildirinin 51. maddesinde; "Türkiye'nin teklifi üzerine doğal afetlerin etkilerini azaltmak ve iyileşmeye katkıda bulunmak amacıyla ortak arama, kurtarma ve rehabilitasyon çalışmaları yapmak için "Türk Devletleri Teşkilatı Sivil Koruma Mekanizması" adı altında" bir kurumun teşkil edileceği yazılıyor. (s.6) İzleyen maddede, Türk Kızılayı'nın öncülüğünde ilk toplantısı yapılan ve bir ağa dönüştürülmesi hedeflenen "Türk Devletleri Teşkilatı Üye Ülkelerindeki Kızılay Dernekleri Başkanları"nın birinci toplantısı tebrik ediliyor.
59. maddede her yıl Ekim ayında "Türk Tıp Dünyası Kongresi" düzenleneceği ifade ediliyor. (s.7)
E- Yönetişim
Ben hâlâ çok bir beceri gösteremesem de, elektronik çağın getirdikleri yanında bazı gereklilikleri de taşıyor. Bu gerekliliklerden bir tanesi ise devletlerin vatandaşlarına "e-devlet" benzeri uygulamalarla hizmet vermeleri. Bildiri, e-yönetişimi üyelere ayrı ayrı tavsiye etmekle kalmıyor, lafı güzel bir yere getiriyor: "Türk Devletleri Teşkilatı Üye Ülkeleri arasında elektronik imzaların karşılıklı olarak tanınmasını ve devlet kurumlarının ve iş sektörünün katılımıyla elektronik belge değişim sisteminin oluşturulmasını destekledilerini" zabta geçiriyor. (md. 60 - s.7)
Teknoloji demişken, yine Türkiye'nin önerisiyle, Teknofest'in önümüzdeki yıllarda diğer üye ülkelerde düzenlenmesi fikri de kayıt altına alınıyor. (md. 64 - s.8)
Kültür
Türk Devletleri Teşkilatı, tabii ki diplomatik bir örgüt hüviyetine sahip olmakla beraber, esasen bir kültür birliğidir. Öyle olmalıdır. Çünkü; farklı coğrafyalarda oturan bu devletleri biraraya getiren temel unsur kültürdür. Bu yüzden bildiride kültüre dair ne varsa kuyumcu gibi incelememiz gerekir.
67. madde bir "görevlendirme" içeriyor: "Üye Devletlere, insanları ve mekanları ortak tarih ve miras ağlarında biraraya getirecek seyahat daveti olarak kültürel rotaların tanıtılması ve Türk Dünyasının zengin ve çeşitli mirasını keşfetme araçlarının başlatılması için çalışmakla" vazifelendiriliyor Teşkilat.
Yine kültür temelli birlikteliği sağlamak için iyi bir ilk adım olan "Ali Şir Nevai Ödülü"'nün yönetmeliğinin hazırlanması "memnuniyetle karşılanıyor". (md. 74 - s.9)
75. maddede; istirdat edilen Şuşa'nın, Azerbaycan'ın Kültür Başkenti ilan edilmesi "memnuniyetle karşılanıyor", yetmiyor "bu amaçla" yapılacak etkinliklerin "destekleneceği" ifade ediliyor. (s.9)
İzleyen maddede 2022'de Türkiye'de gerçekleşecek ve "Üye Devletlerin eğitim uzmanlarına yönelik" olacak "Orhun Eğitim Değişim Programı" bahse konu oluyor. (md. 76 - s.9)
Bir Sır: Türk Akademisi
79. madde, bildirinin en önemli maddelerinden birisidir. Önemine binaen aynen aktarıyorum: "Türk Akademisi temsilcilerinden ve Üye Devletlerin ilgili kuruluşlarının temsilcileri ile bilirkişilerinden oluşacak komisyonun "Ortak Türk Tarihi", "Türk Dünyası Coğrafyası" ve "Ortak Türk Edebiyatı" ders kitaplarının hazırlanmasında son aşamaya geçiş çalışmalarının hızlandırılmasını teminen kurulması kararını takdir ettikleri" belirtiliyor. (s.9)
Burada bazı sorular akla geliyor. Türk Akademisi'nin hangi temsilcileri ve üye devletlerin hangi bilirkişileri bu komisyonda yer alıyor? Çalışmalar kamuya sunulup da eleştirilerden istifade mi edilecek yoksa "biz yaptık oldu" denilip, kervan yolda mı düzülecek? Türk Devletleri Teşkilatı hâlen atılmakta olan bir temeldir. Binaya sonradan yapılacak ekler, beğenilmezse kırpılır fakat temeli kırpamazsınız. Bahsi geçen ve aynen alıntıladığım madde temel nitelikte bir konudur ve hayatî önemdedir.
Türk Akademisi kimlerden oluşuyor sorusuna cevap ararken, Türk Devletleri Teşkilatı'nın internet sitesindeki ufak bir bilgi notundan fazlasını bulamadım. Buradaki notta; "Türk Tarihi Ortak Ders Kitabı"nın, "Türk Akademisi'nin başarılı ve titiz çalışmaları sonucunda nihai haline ulaşmış olduğu" müjdeleniyor. Hadi bildirideki katır kutur Türkçeyi "diplomasi merakına" verelim. Fakat - o da ancak yarısına kadar- tahammül edebildiğim bu cümleyi yazan ve alıntıdan "anlamış olduğumuz" üzere iyi özellikleri arasında tevazuuya yer vermeyen bu akademinin yazacağı edebiyat kitabını hakikaten merak ediyorum. Üyelerinin kimlerden oluştuğunu da öğrenebilmiş değilim. Bu yüzden birkaç laf etmek istedim. Ayrıca belirtmeliyim ki, bu maddeyi de "fikri takip" kapsamıma aldım.
96. maddede yeniden Türk Akademisi'ne dönüyoruz. Akademinin "Türk Dünyası Tarih ve Coğrafya Atlası" oluşturulmasına ilişkin projesinin tamamlanması takdir ediliyor". Bu projeyle ilgili de hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz. Karabudunuz ya, aklımız kesmez diye düşündüler herhalde... Maddenin devamında Akademi'ye bir de talimat veriliyor. "Türk Dünyasının Kutsal Mekânları" ve "Türk Dünyasının Seçkin Kişilikleri" projelerini tamamlaması için... (s.11) Bu konuyla ilgili şimdilik daha fazla söz etmek istemiyorum.
116. maddede; Türk Devletleri Teşkilatı'nın, Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nda gözlemci statüsü kazanması için ortak çabaların artırılması teşvik ediliyor. (s.12)
Bildiri bir sonraki zirvenin Özbekistan'da düzenleneceği bilgisiyle bitiyor. (md.121 - s.13)
Sonuç Niyetiyle Birkaç Kelâm
Devlet sahibi olmayan Türk topluluklarından hiçbir bahis geçmemesi bildiriyi eksik yapmıyorsa da, tamamlamadığı da açık. Tüm dünyanın gözü önünde insanlık dışı muamelelere tabi tutulan Doğu Türkistan Türkleriyle ilgili olsun bir kelime edilmemesi, yalnızca diplomasiyle tevil edilebilecek eksiklerdendir. "Dış Türkler" meselesiyle alakalı başka teşkilatların kurulması mukadder görülüyor. Bunların başarı şansını şimdiden bilmemiz mümkün değil fakat "devletli Türkler" ve "devletsiz Türkler" ayrımının Türklere fayda vermeyeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
İlk yazıda değineceğimi söylediğim sivil toplum meselesine de gireyim. Bugün sivil toplum denilince insanların aklına Avrupa Birliği geliyor. Hâlbuki - bunu işkembeden atarak söylemiyorum - bizim vakıf kültürümüz Avrupa'dan eskidir. Bugün "AB projesi" adı altında yapılan faaliyetlerin önemli bir kısmı da, Türkiye tarafından finanse ediliyor. Türkiye, tabii ki bu sistemin içinden çıkmadan fakat buraya ayırdığı kaynağın bir kısmını Türk Devletleri Teşkilatı'na aktararak, Türk Dünyası'nda sivil toplum atağı başlatabilir. Samimi bulmadığım için yazıya almasam da, bildirinin birçok yerinde "demokrasi" vurgusu geçiyor. Demokrasinin olmazsa olmazlarından birisidir sivil toplum. Eğer bu alana ufak bir yatırım yapılırsa, hem devletlerarası ekonomi, hem kültür hem de diplomasi alanında sayısız fayda temin edilebilir. Tecrübe aktarımı, hak savunuculuğu ve aktif vatandaşlık da cabası... Hepsinden önemlisi bildiride yazılan maddeleri denetlemek için bir basamak teşkil edilebilir.
Bildiri, girişte de ifade ettiğim gibi, beklentimin çok ötesinde hazırlanmış. Fakat bunu kim denetleyecek sorusu havada kalmış. Bir sefer daha soralım: Zabta geçirilen "talimatları" kim ve nasıl denetleyecek? Belli değil.
Aklımda yazdıklarımdan fazla soru işareti var. Diğer taraftan büyüyen, büyüdükçe birbirini tanıyan ve bütünleşen bir Türk Dünyası var.
300 milyonu aşkın nüfus, "Orta Koridor"un tamamını kaplayan devletler, zengin doğal kaynaklar... Bunlar kıymetlendirildiği vakit "önem" kazanan şeylerdir. Artık nüfuslarının ciddi bölümü bağımsızlıktan sonra doğmuş ve pek yakında bağımsızlıktan sonra doğmuş nesiller eliyle yönetilecek Türkistan Türk Cumhuriyetleri'nin önemlerini artıracakları aşikardır. Bu ara yalpasa da, Türkiye'nin pek sevdiğimiz "ağabey" sıfatıyla, diğerlerine tecrübe aktaracağı ve birinin yekdiğerini unutmadan yaşayacağı günler kapımızda. Atılan şey büyük bir adım değil, büyük bir temeldir.
Eğer Turan'dan bahsediyorsak, Dünya'nın mevcut düzenini alaşağı edecek bir meydan okumadan bahsediyoruz demektir. Samimiysek, kesik yemiş kültürümüzü birbirimize bakarak, dünyayı anlayarak tamir etmeli ve bu temel üzerinden "alternatif teoriler" üretmeliyiz. Bunun için konuşma hürriyetine olduğu kadar, nitelikli sözlere de ihtiyacımız vardır.
Umarım nitelikli bir yazı olmuştur. Başka metinlerde, Turan üzerine konuşmaya, tartışmaya devam edeceğim...
0 Yorumlar