Blog Notlar - 8


Araya giren diğer yazılar sebebiyle uzun zamandır ara verdiğimiz Blog- Notlar serisinde yeniden buluşurken, klasik hatırlatmamı tekrarlayayım; bu yazıdaki notların bir önceki yazıyla bir ilgisi olmadığı gibi, kendi içlerinde de bir bütün teşkil etmezler. Bütün notları zamanın sınamasına atılmış birer deneme olarak değerlendirebilirsiniz. 

Bu yazıda; Börü 2039'a selam çakacak, milletimizin okumama nedenlerinden bir tanesini tespit edecek, yine Türk milletinin ilginç bir hasletini ele alacak ve hilafetin ilga edildiği emri kendisine tebliğ edilen Abdülmecid Efendi'nin o dakikalarda yanında olan ve tarihe geçecek bir açıklamada bulunan "gözüpek" dostu Damat Şerif Paşa'ya değineceğiz. De Gaulle, savaş hatıralarının açılış cümlesiyle bizlere eşlik edecek. 

Kitap tavsiyesi bölümünde Muharrem Ergin'in Türk Dil Bilgisi kitabını misafir ederken; "görsel" bölümümüzde Atatürk'ün nefis bir fotoğrafını ağırlayacağız. 



1
Börü 2039

BluTV'ye neredeyse açıldığı günden beri üyeyim. Çok bir izleme alışkanlığım olmasa da, arada sırada bakıyorum. Yalnızca ilk bölümü yayınlanan Börü 2039, bu mecrada yayınlanan açık ara en "iddialı" iş olmuş. Üretmekten ziyade konuşmanın kolaylığına kapılan birilerinin eleştirdiği diziyi ben çok sevdim. Muhtemelen yeni bölümleri çok daha iyi olacak. 

50'lerde Kartal Tibet'in oyuncu olarak yer aldığı milliyetçi temalı filmler, 70'lerde Cüneyt Arkın'ın Kara Murat, Battal Gazi serileriyle sürdü. 80 ihtilalinin siyaseti sadece siyasetçilere mahsus kılma politikasından sinema da nasibini aldı. Hatta 80'lerin tamamı ve 90'ların ilk yarısında Türk sineması çöküşü yaşadı. Diriliş Şener Şen'in oynadığı Eşkıya'yla başladı fakat sinema Cem Yılmaz'ın "Her Şey Çok Güzel Olacak" filmiyle şahlandı. Sonra da komedi filmleriyle sürdü. Bir ara "biyografik film" furyası başladı, şimdi duruldu galiba, bilmiyorum. Neyse, bunların tamamı "küçük insan hikâyeleriydi". Hakkari'ye televizyon gelmesi, halıcı Arif'i uzaylıların kaçırması gibi olaylar "güldürüde birleşme" haricinde kültüre sirayet edemediler. Şimdi, Börü 2039'la, daha evvel Dağ filmiyle "milliyetçi duruşu olan sinemaya" katkı veren ekip, dijitalin hakkını veriyor. Gelecek, üstelik yakın gelecekte, tek kalemde küçümsenemeyecek bir hikâye kuruyor ve kendisini izletiyor. 

Önce pandemi, ardından ekonomik kriz sebebiyle; bırakın hayal kurup gelecek planı yapmayı, günü kurtardığımız için şükrettiğimiz şu "ilginç zamanlarda"; birilerinin gelecekten bir hikâye anlatmasının ne kadar kıymetli olduğunu ise zaten söylemiyorum.

Yine de beğenmemek kişinin kendisine kalmış bir iştir. Fakat üretmek ve konuşmak çizgisinde bazen de üretme tuşuna basmak, insanın başta öz benliği olmak üzere, herkes için daha faydalı olacaktır. 


2
Milletimiz Okumuyor Mu? 

Bizde eline kalem alanların büyük çoğunluğunun yaptığı ilk iş kendi milletine sövmektir. Bakın eleştirmek demiyorum, alenî sövgüden bahsediyorum. Bir türlü memnun olmayan bu insanların; aslında dünyada bir şeylerden memnun olmama sanatı olan yazıya yönelmeleri normaldir. Normal olmayan öfkelerinin ve sövgülerinin bir türlü bitmemesi...

Milletimizin yeterince okumadığı bir gerçektir. Fakat bazen şunu da düşünmüyor değilim: Hakikaten istekli bir okur kitlesi vücuda gelse, bugün yazılan şeylerden kaç tanesine kıymet verir? Türklerin ısrarla okumak istememelerinin onlarca sebebi vardır. Bu sebeplerin arasında, en azından elli senedir gittikçe artan bir biçimde, kendi milletine söven ahmaklar da yer almaktadır. 


3
Türk Milletinin İlginç Hasleti: Direniş

Madem milletimizden bahsediyoruz ve bu sohbeti "sövgüsüz" yapıyoruz, o zaman Türklerin "direniş" özelliği hakkında da iki kelâm edelim. 

Memleketimizin kapitalizmle geç tanışması, oyuna sonradan dahil olmanın getirdiği acemilikler vs gibi konularda çok konuştuk. Ben de bir şeyler yazdığımı hatırlıyorum. Türklerin para kazanma hırsına sahip oldukları açık. Fakat kaybedince de üzülmüyorlar. Tarihimizin en ağır ekonomik krizlerinden birisini yaşıyoruz, anlaşılan o ki işler daha da kötüleşecek, fakat felaket tellallarının iddialarının aksine millet süreci vekarla izliyor. Yanlış görürse kimi nasıl cezalandıracağını kafasında oturtmuş, şu an yapması gereken şeyin hayatta kalmak olduğunu idrak etmiş, bekliyor. Azıcık "etki gücüne" sahip olanların kafa karışıklığı ise milletin bu netleşmiş düşüncesiyle tezat teşkil ediyor. Acaba diyorum, bize etki kuvvetini veren sahaların yanında, biraz da muhatabı, yani milleti mi tanısak? 


4
"Azametinden yoksun bir Fransa, Fransa değildir." De Gaulle, Savaş Hatıraları'nın giriş cümlesi.


5
"Vapurum kalkıyor efendimiz"

Tarihimizde pek şanlı direniş öyküleri vardır. Fakat iş büyük birliklerden kopup şahsîleşince, bazılarımız o kadar güzel fırıldaklık ederler ki, hayret etmekten başka bir şey yapamayız. Aşağıdaki alıntıyı ilk okuduğum zaman "Acaba Abdülmecid Efendi nasıl tepki verdi?" diye düşünmüş, ardından hayret etmekten başka bir şey yapmasını mümkün görmemiştim. Buyurun, tarihimizin "gözüpek" adamlarından Şerif Paşa'nın hilafetin ilgası karşısındaki "dik duruşu": 

"Abdülmecid Efendi, o sırada kütüphanesinde eniştesi Damat Şerif Paşa ile beraberdi. 

Kararın tebliğ edilmesinden sonra ilk tepkisi "Ben vatan haini değilim. Buradan ölsem de gitmem. Ceddim Fatih'in zaptettiği bu topraklardan beni zorla nasıl çıkartabilirler?" oldu ve orada bulunan Şerif Paşa'ya dönerek "Paşa, birşeyler yapmak lâzım!" dedi... "Sen de birşeyler yap!".

Ama, Şerif Paşa'dan hiç beklemediği bir cevap aldı:
- "Vapurum kalkıyor efendimiz!..."

Paşa, olup bitenleri sanki hiç görmemiş, Abdülmecid Efendi'nin söylediklerini duymamış gibi yerden bir temenna etti ve salondan çıkıp saraydan ayrıldı, gitti."

(Murat Bardakçı, Neslişah, s.70)

6
Atatürk'ün Nefis Bir Fotoğrafı

Meclis Başkanı seçildikten sonra Mustafa Kemal Paşa'yla röportaj yapan ilk yabancı gazeteci olan Amerikalı Clarence K. Streit, birkaç ayı bulan Anadolu gezisinde epeyce fotoğraf da çekmişti. Geçtiğimiz yıllarda Streit'in bu gezisi, Heath W. Lowry tarafından yayına hazırlanan "Bilinmeyen Türkler" isimli kitapta etraflıca ve gazetecinin kendi notlarıyla aktarıldı. İşte bu kitapta yer alan ve Clarence K. Streit tarafından 1921'de Ankara'da çekilen yukarıdaki fotoğraf, benim en sevdiğim Atatürk fotoğraflarından birisidir. Arkada dünyaca meşhur Türk halısı, beyaz bir koltuğun üzerinde yer alan Mustafa Kemal Paşa; kafasında kalpağı, ayağında postalı, elinde büyük sarı tespihi ve üzerinde kravatına kadar özendiği giyimiyle hem geleneksel hem modern Türk'ü tek vücutta cem etmiş gibidir. Fakat bence bu fotoğrafın en güzel yanı umut kokmasıdır. Çünkü; Atatürk Amerikalı gazeteciyle mülakat yaparken Kütahya-Eskişehir mağlubiyeti henüz yaşanmıştı. Fakat biz bu kareye ne kadar zaman bakarsak bakalım, "inatçı Türk'ün" gözlerinde en ufak bir karamsarlık emaresi görmeyiz. 

Clarence K. Streit'in objektifinden Mustafa Kemal Paşa




Kitap Tavsiyesi: Muharrem Ergin - Türk Dil Bilgisi

Yakın zamanda biraraya geldiğim, lisans ve üzeri eğitim alan, öğrencilerle bir anket yaptım. Aslında bu anketten onların haberi olmadı, yazıyı okuyanlar şimdi haberdar olacaklar. Anket tek bir kitabı okuyup okumadıkları üzerineydi: Muharrem Ergin'in Türk Dil Bilgisi kitabını... Görüştüğüm 18 kişinin hiçbirisi bu kitabı okumamış. Daha fecisi, iki kişi haricinde, bu kitabın ve yazarının adını bilen de çıkmadı. Bunun üzerine "kamu yayıncılığı" ilkelerim gereği, iyi kötü okunan yazılarıma derhal bu kitabı ekledim. 

Muharrem Ergin, Türk dili hususunda en yetkin bilginlerimizden birisiydi. Orhun Abideleri'nden Dede Korkut Hikâyeleri'ne, Oğuz Kağan Destanı'ndan Kadı Burhaneddin Divanı'na dek Türkçe'nin tarihî önemi haiz birçok temel eserini bugünün diline kazandırdı. Bununla da yetinmedi, liseden üniversiteye dek farklı eğitim seviyeleri için, dil bilgisi kitapları hazırladı. Bugün tavsiye bölümünde misafir ettiğimiz Türk Dil Bilgisi kitabını üniversite öğrencilerinin Türkçe bilgisini geliştirmek için hazırlamıştı. 

Sayfa düzeninden çok paragrafları esas alan ve 704 paragraftan oluşan bu kitapta yazar; Türkçe'nin tarihinden başlayıp, Türkçe cümle yapısına kadar dilimizle ilgili bilinmesi gereken bütün önemli noktaları açıklıyor. Dikkat buyurun, değinmiyor, açıklıyor. 

Bir noktada "gramer kitabı" hüviyetini taşıyan bir eserden alıntı yapabilmek kolay değil ama ben kitabın baş tarafından, daha evvel altını çizdiğim, şu bölümü öne çıkarmak istiyorum:

"Dil içtimaî bir müessesedir. Fertlerin üstünde, bütün bir cemiyetin malı olan ve bütün bir cemiyeti içine alan kuvvetli bir müessesedir. Cemiyetlerin en büyük dayanağı dildir. Bir cemiyeti ayakta tutan, bir cemiyetin varlığını sağlayan, devam ettiren, bir cemiyette sarsılmaz bir birlik yaratan müessese olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bu bakımdan dil milleti teşkil eden unsurların başında gelir. Bir milleti, bir kavmi bazan tek başına ayakta tutar, millî benliği muhafaza ederek, onu yok olmaktan, eriyip başkalaşmaktan kurtarır. Demek ki dil bir milletin en büyük millî müessesesidir. Bu içtimaî ve millî müessesenin malzemesi ise seslerdir, yapısı seslerden örülmüştür. Sesler yan yana gelerek kelimeleri ve kelime dizilerini meydana getirirler. O halde dil seslerden yapılmış bir bina, seslerden kurulmuş bir yapı, büyük bir sesler sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir." (s.5

Henüz okumadıysanız geç kalmış sayılmazsınız. PDF dosyası hâlinde de bulunabiliyor. Dilerseniz tek seferde bitirip Türkçe konusunda bilinç kazanabilirsiniz. Dilerseniz ders kitabı gibi bölüm bölüm okuyarak Türkçe'nin temel meselelerine hakim olabilirsiniz. Tercih sizin. Ama okumak, okumamaktan iyidir. 




Yorum Gönder

0 Yorumlar