Biliyorsunuz Oxford Sözlük gelenekselleşmiş bir biçimde "yılın kelimesini" seçiyor. Ben de 2020 senesinden buyana "her işin tersini yapmakla meşhur kurumlarımıza" bir öneride bulunuyor ve "yılın kaybolan kelimesini" seçmelerini öneriyorum. Bu önerim henüz hayata geçmiş değildir. Fakat bir gün gerçek olacağı hayaliyle, altyapı çalışmalarını sürdürüyorum.
Her yılın kelimesi takip eden yılın başında tespit edildiğinden; 2019 yılının kaybolan kelimesi olarak, 2020 başında, "meşruiyet" sözcüğünü seçmiştim. 2020 içinse "tahammül" kelimesini tercih ettim. Bunları twitter hesabım üzerinden yapmıştım. Twitter, bizleri düşüncelerimizi açıklamak için belirli sayıda "karaktere" hapsettiğinden, 2021'in kaybolan kelimesini Blogger hesabımda seçmeye karar verdim. Böylece hem düşüncemi daha ferah bir ortamda açıklayacak, hem de kaybolan kelime seçme teklifimi birden fazla mecraya yayarak altyapı çalışmalarına hız vermiş olacağım.
Lafı daha fazla uzatmadan 2021'de kaybettiğimiz kelimeyi "seçiyorum": Değer.
Meşruiyet krizi bizleri tahammülden uzaklaştırmıştı. Bunun doğal sonucu olarak değer erozyonuna tutulduk. Önce değer kelimesini etraflıca inceleyelim, ardından 'kaybettiğimize dönüp bir daha" bakarız.
TDK Sözlük tam yedi farklı mana veriyor "değer" sözcüğüne. Bu kelimenin, matematikteki hariç ("bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı") bütün anlamlarını kaybettiğimizi düşünüyorum. Bu anlamlar nelerdir?
1- Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet.
2- Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, bedel, kıymet, paha, valör.
3- Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse.
4- Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey. (Felsefe)
5- Üstün nitelik, meziyet, kıymet.
6- Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü.
Gördüğünüz gibi "değer" hem soyut hem somut anlamları bulunan; hem kişileri hem de kavramları karşılayan hacimli bir kelimeymiş. "Miş" diyorum çünkü bence artık değil. Yani, kelime olarak muhakkak vardır ve var olacaktır. Fakat karşıladığı anlamları düşününce, bunları karşılama kuvvetini kaybettiğini düşünüyorum.
Bir sefer kişilerden "değer" olarak bahsedebilmemiz için; hem soyut hem de somut anlamlarıyla ortak şeylere "değer" vermemiz gerekiyor. Post modernizmin sarmalında yuvarlanan ufak fareler (biz oluyoruz) ortak şeylere değer veremezler. Aynı şeye, yani peşinde koştukları yeme kıymet verirler ki, buradan "ortaklık" yerine azgın rekabet çıkar. Bizler aynı şeffaf kutunun içinde yuvarlanırken, birilerinin kutudan kaçıp sağda solda bir şeyler üretmeye heveslenmeleri ise onları "değer" değil, "diğer" yapar. Belki de hain yaftası yemeye hak kazanırlar. İnsanlara yalnızca hain olma "değerini" bağışlıyorsak, etik bir problemden bahsediyoruz demektir.
Değer, felsefede "etik" başlığında tartışılıyor. "İsteyen" kişinin, "istediği" varlıkla bağını kuran kavram. Demek ki, soyut ve somutun tam ortasında yer alıyor. Bazen bir tarafa bazen de öbür yana yakın duruyor. Fakat her şeyin daima yeniden tanımlandığı bir dünyada, istediğimiz "şeyin" ne olduğunu bile tam bilemiyorsak, bununla kendi aramızda nasıl bir bağ kurabiliriz? Neyse, "felsefe yapmayı" keselim. İki lakırdı edip dağılacağız. Düşünmek zor zanaat, bize gelmez.
Kelimenin soyut ve somut anlamlarının çöküşüne dair sözü en sona saklayarak; yukarıdaki sırayla acı kaybımızı gömmeye devam edelim. "Üstün nitelik, meziyet." Ortalamanın daima iktidar olduğu ve kendisini aşmamak için inanılmaz bir direnç gösterdiği memleketimizde herhangi bir üstün niteliğinizin olduğunu düşünüyorsanız, ilk yapacağınız iş sesinizi çıkarmamak olsun. Sonra kendi yolunuzu - hiç kimseye danışmadan - çizmeye başlayın. Başarısız olursanız "medenî ölü" sayılırsınız olur biter. Allah muhafaza başarılı olursanız ne olur bilmiyorum ama cezasız kalmaz, ona eminim.
Milletin sahip olduğu bütün maddi ve manevi ögeler de "değer" kelimesi tarafından karşılanıyor. Hayır, millî birliğin sarsıldığından falan bahsetmeyeceğim. Biz her şeye rağmen millet olmayı becermiş bir topluluğuz. Beceremediğimiz şey, maddi ve manevi ögeler meydana getirmek de değil. Akmasa da damlıyor cinsinden bazı üretimlerimizden söz edebiliriz. Tanımda işi zora sokan ve değer kelimesinin bu manasını da kaybettiklerimiz arasına eklememe sebep olan şey tek bir kelime: "bütün". Bütün değerler kişiden kişiye değişiyorsa, her şey değer demektir. Her şey değerse, hiç bir şey değer değildir.
Şimdi değer kelimesinin soyut ve somut manalarına gelebiliriz. Bir şeyin önemini tayin ediyorsa, değer kelimesini soyut anlamda kullanıyoruz. "Önem" kişiden kişiye değişiyorsa ve soyut düşüncenin kendisi de ortadan kaldırılmaya ant içilmişse, değer kelimesinin bu manasını kaybetmişiz demektir. Diğer anlamların kaybedilişinde dünyayı suça ortak etsek de, burada suçlu bizden başkası değil. Soyut olan ne varsa paralayan; felsefeyi, güzel sanatları müfredatın ardından hayatın dışına atan, yetinmeyip dini bile soyuttan somuta "indirgeyen" bugünün Türkiye'si, değerini kaybetmiş bir Türkiye'dir.
Bir kelimenin soyut manası düşüyorsa, somut anlamı ötekinin yerini işgal eder. Fakat oynak kur gözönüne alındığında "bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı" size ne ifade ediyor? Bana sürekli değişen ekmeğin fiyatını çağrıştırıyor. Değerden ekmeğe geldik. Oktay Akbal da edebî kariyerinin nadiren başarılı bir örneğini "Önce Ekmekler Bozuldu" diyerek vermişti. Bizim sıralamada tam tersi oldu, değerimizi kaybettiğimiz için ekmekler bile bozuldu.
O derece bozuldu ki, "paha biçilemez" bir hâl aldı. "Çok değerli" olduğu için değil -yine değer kökünden türetilen bir başka kelimenin yardımını alırsak- "değerlendirilemez" hâle geldiğinden...
Kaybolan kelimelerin yerine yenisi gelir, bu büyük bir dert değildir. Dert, kavramların kaybolmasıdır. Dikkatli bakarsanız üç senedir kaybolduğunu düşündüğüm şeylerin, kelimeden çok kavram olduklarını görürsünüz. Biz kavramın bile karmaşasını yaratmış milletiz. Fakat karmaşa bir noktada durulmaz veya aksine hızlanıp kaosa evrilmezse ciddiyetini kaybeder. Kavramlar ciddiyeti severler. Ciddiyetten uzaklaşan yerleri ise terk ederler. Bu yüzden, rahmetli Sakallı Celal'in "Biraz da ciddiyet ilan edelim" sözünü yeniden gündeme almayı teklif ediyorum.
Belki en başa yazmam gerekiyordu ama sonda daha doğru durdu: İnsanlar kavramlarla düşünürler. Kavramlarımızı bari satmayalım. Bu kadar kolay harcamayalım.
0 Yorumlar