Matbuatımızdan Seçme Yazılar (Mart 2022)


Bir ay boyunca Türk matbuatında yazılmış yazıları toparladığım "Matbuatımızdan Seçme Yazılar" serisi birinci yaşına girdi. Aslına bakarsanız bu ay serinin finalini yapmayı planlıyordum. Hem de, "okunmaya değer hiçbir şey yazılmıyor" yollu iddialı bir kapanış olacaktı bu. 

Özellikle Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, ülkemizin içinde bulunduğu derin ekonomik ve sosyal kriz hakkında doğru dürüst tek laf edilmiyor oluşu beni bu noktaya getirmişti. Fakat tam da yukarıda sayılan sebeplerden olacak, matbuatımızda kalem oynatanlar - en azından bir kısmı- dirildi. Savaş, açlık ve toplumsal buhranlar nasıl edebiyatı besliyorsa; edebiyatın küçük kardeşi matbuatı da öylece besledi. Nihayetinde, neredeyse her fikirden, özgün veya kuvvetli diyebileceğimiz yazılar meydana geldi. 

Güzel şeyler okumak kadar insanı eğiten çok az şey vardır. Bu ay, serinin birinci yılı, galiba toparladığım en iyi yazılardan oluşuyor. Buyurun başlayalım. 



1-) İlber Ortaylı - "Bu muamele kabul edilemez" / 6.3.2022 - Hürriyet

"Avrupa dünyası askerlik ve iktisadi müdahaleden çok teatraliteyi seviyor." diyen İlber Ortaylı, Batı'nın Rusya'nın Ukrayna'yı işgali üzerine takındığı hödükçe tavrı eleştiriyor.

Ardından, bilhassa Rusya'yı iyi bilen bir tarihçi sıfatıyla, esas uyarısını yapıyor:

"Gelişmeler öyle gösteriyor ki Karadeniz’in kuzeyi belki Ukrayna’ya küçük bir sahil alanı bırakmanın dışında Rusya’nın kontrolünde olacak. O takdirde Güney Karadeniz kıyıları Türkiye’nin elindedir. Tabii Romanya-Bulgaristan ve Şark tarafında da Gürcistan Cumhuriyeti bu durumda yoğun bir biçimde ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin ilgisine maruz kalacak. NATO kendisini buralarda fiilen hissettirme gayretinde olur. Bu durumda Rusya’nın Karadeniz’i korumak için tek çaresi Türkiye’nin buradaki hâkimiyetini iyi değerlendirmek ve işbirliğine gitmek olacaktır, bu kaçınılmaz."

Coğrafya bilmek kocaman haritaları ekrana yansıtıp çubukla köy saymak değildir. Bu yazı, tarihle birlikte coğrafyanın da nasıl okunması gerektiğini öğretiyor.


2-) Soner Yalçın - "Dijital Diktatörlük" / 10.3.2022 - Sözcü

Çin virüsü sonrasında aşı karşıtlığı bayrağını yobazlara kaptıran Soner Yalçın, dijital diktatörlük eleştirisini bari elimde tutayım diyerek mühim bir meseleye parmak atıyor. 

Amerika merkezli teknoloji şirketlerinin veriyi tekellerine alıp bunu istedikleri şekilde işlediklerini ve herkesin de böylece kabul etmesini dayattıklarını anlatıyor ve soruyor: Demokrasi böyle bir şey mi? 

(Sözcü gazetesi kopyalama özelliğini kapalı tuttuğundan yazıdan alıntı yapmıyorum fakat okunmasında fayda görüyorum.)


3-) Süleyman Seyfi Öğün - "İndirgemecilik" / 17.3.2022 - Yeni Şafak

Süleyman Seyfi Öğün çağın mühim rahatsızlıklarından indirgemeciliği kritik ediyor. Her şeyi gördüğüne indirgeme durumunu eleştiriyor. Bunları birbirine bağlamayınca bir kıymet ifade etmeyeceğini, bu düşünce tarzının da bırakın görmediklerimizi, gözümüzün önündekileri bile birbirine bağlamaktan aciz kaldığını belirtiyor. 

"İnsanlığın zihnî evreni, bütünlüklü kavrayışlardan uzak, uzmanlıkların desteğinde parçalı, kopuk kopuk bir mâhiyet sergiliyor. Onu, her derde şifâ dağıtmayı vaad eden bir eczahâneye benzetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Deprem mi oldu, gelsin jeologlar, yer bilimcileri… Pandemi mi oldu, gelsin hekimler ordusu… Dinî bir mesele mi var, gelsin ilâhiyatçılar..Savaş mı çıktı, dizilsinler uluslararası ilişkiler kompetanları, emekli askerler, boy boy stratejistler… Medya da, kendisini aynı basitçilik akımına kaptırarak bu mâlûmat aktarımının ana mecrâsı olmayı vazife edinmiş durumda…"


4-) Besim F. Dellaloğlu - "Tanpınar Tapu ve Kadastro Müdürlüğü- II" / 17.3.2022 - Perspektif

İlk yazıda Tanpınar'ın Günlükler'inden gelişigüzel alıntılarla konuya giren Besim F. Dellaloğlu bu yazıda meramını açıyor. Tanpınar hakkında kıymetli bir de kitap kaleme almış olan yazar şunu söylüyor:

"En sonda söylemem gerekeni yazının başında ifade etmem gerekirse, ben Tanpınar’ın özellikle yaşadığı dönemde mevcut olan siyasi hatlardan herhangi biriyle mutlak olarak özdeşleştirilebileceğini kesinlikle düşünmüyorum."

Ardından, Tanpınar'ı "Türk kanonuna" yerleştiriyor. Böylece siyasi düzlemden koparıyor. 

Aynı yöntemin, kalıcı eserler üretmiş bütün yazarlarımıza uygulanacağı zaman pek yakındır. Bu yazıyı da, "kavgasız gürültüsüz Türk kanonu" tartışmalarının ilklerinden olduğu için seçtim. Okunmasında fayda görüyorum. 



Murat Bardakçı Çanakkale Zaferi'nin kahramanlarından Esat Bülkat Paşa'nın yayınlanmak üzere hazır bekleyen ama yetmiş küsur senedir bir türlü kamuya sunulmayan hatıratını konu ediyor ve yayınlayalım artık diyor. 

Katılıyorum ve ufak bir ek yapmak istiyorum. Yakın tarihimizin bir başka önemli siması olan Mersinli Cemal Paşa'nın da hatıratını kaleme aldığı biliniyor fakat bu hatırat da yayınlanmadı. Umarım her iki eser de yayınlanır ve hatırat sahasında zaten fakir olan tarihimiz hiç olmazsa iki kıymetli eser kazanır. 


6-) Serdar Turgut - "Gaugin suçlu muydu?" / 23.3.2022 - Habertürk

Mühim ressamlardan Gaugin'in, bir diğer ressam van Gogh'u nasıl delirtip de kulağını kesmesine sebep olduğunu anlatan güzel bir yazı. Yazar Gaugin'i, "kendisine karşı yaptıkları" yüzünden suçlu sayan John Berger'e hak vermiyor, onu van Gogh'un kulağını kesmesine sebep olduğu için suçlu ilan ediyor.

Resim sahasında bir iddiam olmasa da van Gogh'u Gaugin'den fazla severim. Dolayısıyla ben de Gaugin'i "kulak meselesinde" suçlu bulanlar kervanındayım. 


7-) Ümit Kıvanç - "Zevk alarak aptallaşmak" / 23.3.2022 - P24

"2015 başında, Guardian’ın The Observer’ında Daniel J. Levitin’in “Modern dünya beyninize neden zararlı?” (“Why the modern world is bad for your brain”) başlıklı bir yazısı çıktı." cümlesiyle açılan yazı, sözkonusu makaleden alıntılarla ilerliyor. Tadımlık:

Daha da fenası,” diye ekliyor Levitin, “prefrontal korteks yeni olana düşkündür.” İş görme kapasitemizi kapmak için rekabet eden eylemlerin birinden öbürüne geçtikçe tatmin duygusu yaratan, kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan beyin bölgelerimiz, oysa, tam da bir işi dikkatimizi tam vererek yapmamızı sağlayacak aracımızı raydan çıkarıyor: “Odaklanarak sürekli çaba harcayarak elde edilecek büyük ödüller yerine, böylece şekerle kaplı binlerce küçük görevi tamamlayıp boş ödüller topluyoruz.” Karşımıza her an -ama sahiden her “an”- yeni şeyler çıkarabilen sosyal medya ve genel olarak akıllı telefon ekranının içine düşmemiz, yani, basbayağı maddî sebeplerin ürünü."

Yazıyı; tepemize bilgi yağan çağımızda, bilginin altında ezilip, terkip kaabiliyetimizi kaybedişimizin hazin öyküsü olarak özetleyebiliriz. 


Umarım istifade etmişsinizdir. Matbuatımızdaki dirilişin sürmesi ümidiyle, önümüzdeki "sayıda" görüşürüz.


Yorum Gönder

0 Yorumlar