Bir ay boyunca kaleme alınmış yazılardan bir seçki yaptığım "matbuatımızdan seçme yazılarda", haziran ayı için okunmasında fayda gördüğüm beş yazı ayırdım. Yazın sıcaklığının tam da hissedilmediği bu ayı, yazı dünyamız da aynı serinlikle geçirdi. Lafı uzatmaya gerek görmüyor, sizleri seçtiğim yazıları incelemeye davet ediyorum.
1-) Besim F. Dellaloğlu - "Skolastik Aydın" / 2.6.2022 - Perspektif
Neredeyse her ay bir makalesini konuk ettiğimiz Besim Bey, bu kez skolastik ve aydın kelimeleri üzerinden bir fikri gezintiye çıkıyor. Özellikle, eğer kabul edilirse kendimi de aralarında saydığım, "gençler" arasında kelimeleri kolayca kabul etmeme, kavramların köküne inme gibi bir reaksiyon bulunuyor. Çünkü bize verilenin, bizim yaşadığımızla örtüşmediğini rahatlıkla gözlemliyoruz. Belki de gözleme bile gerek kalmıyor, "maruz kalıyoruz" demek daha doğru olacak.Birkaç sene evvel "oryantalizm" hakkında da benzer şeyler söyleyen, yani kalıpların dışında laf eden Besim Bey'in bu tavrını "genç" buluyorum.
Fikirleri "doğru mu değil mi" sorusu galiba, sosyal bilimler açısından, cevabı imkansız sorulardan. Zamanla göreceğiz. Fakat bu "genç" hocanın yazdıklarıyla, benim fikirlerim arasında paralellik bulunuyor. Eğer vakit ayırıp okursanız, belki siz de kendi "paralelliğinizi" kurabilir, hiç olmazsa kuvvetli bir muarız önünde fikirlerinizi sorguya çekersiniz. Yazıdan tadımlık bir parça:
"Osmanlı-Türkiye modernleşmesindeki en büyük kolaycılıklardan biri medresenin, yani nakli ilimler okulunun karşısına Darülfünun’u, üniversiteyi açınca skolastikten modern bilime geçebileceğinin zannedilmesidir. Ne Darülfünun ne İstanbul Üniversitesi ne de onun klonları olan diğerlerinin varlığı Türkiye’de skolastiğin aşıldığı anlamına gelmiştir. Konuya kurumsal değil de, biraz daha kamusal açıdan baktığımızda ise modernleşme okuryazarlığının Avrupa kanonuyla kurduğu ilişki tarzının da oldukça skolastik olduğunu vurgulamak gerekir."
2-) Ahmet B. Ercilasun - "Geçen hafta" / 5.6.2022 - Yeniçağ
Türk dili konusunda yaşayan en büyük otorite olan Ahmet Bican Ercilasun Hoca, 27-28 Mayıs tarihlerinde İzmir'de Kâtip Çelebi Üniversitesi'nde düzenlenen "Moğolistan Kültürel Mirası İçinde Türk Yazıtlarının Bugünü ve Geleceği" isimli çalıştayı haber veriyor. Haber veriyor diyorum çünkü biz bunu adına basın denilen şeyden öğrenmedik. Haber değerinin olmadığına karar vermiş olmalılar. Veyahut değer biçecek kadar bile haberleri olmadı. Burasını bilmiyorum.
Neyse biz bengü taşlara odaklanalım. Hoca şöyle yazıyor:
"Eski Türk anıt ve yazıtları üzerindeki çalışmalar 5.000'i aşmış ise bu bir olaydır. Üstelik bu çalışmalar, Türkiye Türkçesinden Kazak Türkçesine, Azerbaycan Türkçesinden Tatar Türkçesine, Moğolcadan Rusçaya, Çinceden Macarcaya, İngilizceden Lehçeye, Fransızcadan Dancaya dünyanın birçok dilinde ise bu bir olaydır. Bütün dünyada ve Türk dünyasında üzerinde bu kadar çalışma yapılan bir konu hakkında 36 delegenin katıldığı bir çalıştay yapılmışsa bu bir olaydır. Gazete ve televizyonların haberi olmasa da bu bir olaydır. İçinde kavga, dövüş, tehdit, küfür olmasa da bu bir olaydır."
Evet hakikaten büyük bir olaydır. Emeği geçenleri kutluyor, böyle hadiselerden bizleri haberdar edecek bir "basına" kavuşmayı diliyorum.
3-) A. Yağmur Tunalı - "Yine Kitabın Orta Yerinden" / 7.6.2022 - Yeniçağ
Yağmur Bey, hakikaten artık bir müsamereye dönüşen, Türk intelijansiyanın "kör takım tutmalarını" konu ediyor.
"Milliyetçiler için ayrı bir başlık açmak lazım. Alabildiğine açık alanda hem var, hem yoklar. Halbuki hayatımıza ve siyasete yön verecek kültürü yaygın hale getirmek onlardan beklenirdi. Böyle bir düzenleyici, yapıcı güç olmayınca kamplaşma lobisi'ne gün doğuyor. Bakın, şimdi de fırsatçı Müsülmancı taife ortak noktalarımızı dinamitlemekte önden gidiyor."
Kolay bir çözümün olmadığı bu konuda, galiba konuşmaktan başka yapacak bir şey yok. Şimdilik.
En azından büyük bir sıkıntının tespit edilmesi mühimdir. Yazının tamamını tavsiye ederim.
4-) Süleyman Seyfi Öğün - "Veriler ve vesikalara dâir" / 9.6.2022 - Yeni Şafak
Seçme yazılarda her ay bulunan kalem erbabından Süleyman Seyfi Öğün Hoca, benim de rahatsız olduğum ve hatta üzerinde yazdığım bir meseleye, dosdoğru saldırmış. İyi de etmiş. Nedir bu mesele? Sosyal bilimlerin matematik işlemine çevrilmesi...
Süleyman Bey bu kavganın temelini de, bence, çok doğru tespit ediyor ve şöyle yazıyor:
"Satıhta her ne kadar bilim-felsefe çatışması olarak geçse de, daha derinde bir târih-felsefe ve târih-bilim çatışmasının yer aldığını düşünüyorum. Filozoflar, modern Alman felsefesine gelinceye kadar târihe akıldışılığın işlediği, yâni logos’un konusu olmaya değmeyecek bir alan olarak baktılar. Modern dünyâda ise târihe vaziyet etmek, târihi felsefî değerlendirmelerin nesnesi hâline getirmeye mâtuf bir temâyül doğdu. Hegel’de zirveye çıkan târih felsefesi buna işâret eder. Daha sonra bu temâyül siyâsallaştı ve ideolojik bir çerçeveye de kaydı. Düzenlilik göstermeyen ve akıl dışı olan târihi, felsefî düşünceyi zerk ederek akılcılaştırma işi aslında felsefenin târihten arındırılması işinin başka bir veçhesi olsa gerekir."
Bu mesele üzerinde önümüzdeki yıllarda çok gürültü kopacak gibi görünüyor. Sırf bu sebepten bile, yazının bütününün okunmasında fayda görüyorum.
5-) Salih Tuna - "Cüneyt Arkın'ın müthiş sırrı" / 30.6.2022 - Sabah
Salih Tuna, bir "ölünün arkasından yazma" ustasına dönüştü.
"Zira Nişantaşı / Teşvikiye / Beşiktaş ne kadar üzgünse, Fatih / Eyüp / Esenler o kadar ağlıyor!
Kimle konuştuysam ruhuna Fatihalar okuyor, rahmet diliyor.
Peki, Cüneyt Arkın ne yaptı da toplumun tüm katmanlarının bu denli ortak sevgisine mazhar oldu?"
Sorusunu soruyor ve bir gazete yazısı ne kadar doyurucu olabilirse, o kadar doyurucu bir cevap veriyor.
Yazıyı tavsiye ederken; hepimizin çocukluk kahramanına Allah'tan rahmet diliyorum.
Umarım istifade etmişsinizdir. Önümüzdeki ay, yine seçme yazılarla görüşmeyi umut ediyorum.
.jpeg)
0 Yorumlar