Bir asır…
Bir asır insanların zihninde uzun bir süredir. İnsanlığın
tarihinde ise göz açıp kapamaya tekabül eder.
Şöyle bir gözümüzü kapatalım o hâlde. Bir asır evvel
memleketin ahvali şöyledir:
On yıllık bitmeyen savaşta beli bükülmüş millet artık barış
olsun diye bakıyor. Fakat bunca boğuştuktan, kanını sebil gibi akıttıktan,
çocuklarını birer birer değil biner biner toprağa verdikten sonra; hiç olmazsa
huzurlu bir barış istiyor.
Anadolu’nun, İstanbul’un, Trakya’nın bu ortak dileği
Londra’nın, Paris’in umurunda değildir. Atina, zaten kurulduğu günden beri
kıskandığı İstanbul ne isterse aynısını - kendi hesabına olmak kaydıyla - istiyor.
Düşman ordusu Sakarya Nehri’nin ötesine atılmıştır. Yine de
Anadolu’nun bir kısmı, İstanbul ve Rumeli işgal altındadır. Yunan ve
İngilizlere sırtını yaslayan şakiler cephe gerisine saldırıp durmaktadır.
Düşman her yerdedir.
Kemal Paşa ise Ankara merkezli bir kurtuluş harekâtının tam
merkezindedir. Kocatepe’de “en sevdiği oyuncağıyla oynayan” çocuklar gibi
gözleri şen düşmanı seyreden bu adam, savaşı kazandığına çoktan emindir. Şen
gözlerinde öfke vardır. Memleketin “harim-i ismetini” çiğnemeye yeltenenlere
duyduğu derin bir öfke… Nitekim Kütahya-Eskişehir muharebelerindeki yenilgiden
sonra söylediğini şimdi hayata geçirmeye kararlıdır: “Düşmanı vatanın harim-i
ismetinde boğacağız.”
Bir asır…
Bir asır evvel Türk ordusu cephede harikalar yaratırken
Millet Meclisi’nde gergin bir bekleyiş vardı. 26 Ağustos günü başlayan
muharebelere ilişkin ilk sağlıklı bilgi 28 Ağustos günü geldi. Başkumandan
Mustafa Kemal imzalı telgraf, meclise hitaben yazılmıştı ve şöyle diyordu:
“İki gündür bilâinkıta devam eden muharebat neticesinde
düşmanın Afyon Karahisarı mevazii ıskat ve Afyon Karahisarımız
istirdadolunmuştur. Üsera, ağır ve hafif top, mühimmat ve her nevi malzemeden
ganaim çoktur. Düşmanın mütaaddit mevaziinin her biri birkaç hattan mürekkeb olduğundan
kıtaatımız birçok müstahkem hatları mütaakıben iskat mecburiyetinde
bulunmuştur. İstihzaratımız her nevi vesaiti fenniye ve mevanii fer'iye ile
teçhiz ve takviye edilen düşman mevaziinin bazan bir saatten az bir zaman
zarfında iskatını temin ettiği gibi asker ve zâbitanımızın müsellemi cihan olan
havariki besalet ve şecaati bu defa dâhi tezahür ve teeyyüt etmiştir.
Kumandanlarımızın sevk ve idarede düşman kumanda heyetine faikiyeti bariz bir
surette mütecellidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının müstesna kıymet ve
kabiliyeti sebebiyle Meclisi Aliyi tebrik ederim.”
Bütün dünyaya adlarını milliyetçi Türkler olarak duyuran bir avuç idealist; şimdi koskoca bir ordu-millete dönüşmüş düşmanın tepesine çöküyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın son perdesi Anadolu’da oynanıyor, Jöntürkler sahneyi kimseye bırakmıyordu.
O saatte değil Trikopis, General Harrington kralının en
seçkin adamlarıyla karşılarına dikilse paramparça edecek kudrete ve öfkeye
sahip olan Türk subayları cüretkar bir plan hazırlamıştır. Yunan ordusu
Dumlupınar’da yıldırım yemiş gibi dağıtılacak, nihayetinde İzmir’e varana kadar
kovalanacaktır.
Bir asır…
Bir asır evvel Türk’ün makus talihi, geri döndürülemez
biçimde, yenildi. Büyük Taarruz başarıyla neticelendi. “Türk sınırını Türk
süngüsü çizer” diyenler, süngüleriyle kurtarabildikleri vatan toprağını
istirdat ettiler.
Bu muhteşem zaferin mimarları vakit gelip de bu dünyayı terk
ettiklerinde, Türk milletinin kalbine gömüldüler. Milletlerinin kalbine
gömülenler ölümsüzlüğün sırrına erenlerdir.
Yüzüncü yılında; büyük taarruzumuz, büyük zaferimiz kutlu olsun!
“Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler
gazidir, dağlar kahraman,
Her
taşı yakut olan bu vatan
Can
verme sırrına erenlerindir.”

0 Yorumlar