Her zaman yazdığımdan daha çok okudum. Ama son zamanlarda daha da fazla okumak ve daha az yazmak istiyorum. Tabii okumaya yönelik eğilimim keskinleştikçe ve buna harcadığım zaman arttıkça; kafamda çok temel bir soru beliriyor: İnsan neden okur?
Bugün bu sorunun peşinden gitmeyi düşünüyorum. Peşin peşin söyleyeyim: Bu yazı hiçbir "kesinlik" içermemektedir. Dolayısıyla bir sonuca bağlanmayı da hedeflemiyor.
Gerekli açıklamaları yaptıktan sonra sorumuzu tekrarlayalım: İnsan neden okur?
Bazısı kapanmak için okur. Kitaplar, onun nazarında, haşmetli kapılarının arkasına sığınacağı fildişinden kulelerdir. Okudukça kapanır, kapandıkça okur. Dışarının kirinden, pasından, bayağılığından, ufakçılığından okuyarak kaçar ve kurtulur.
Bazısı açılmak için okur. Kitaplar geçerken uğrayıp bal alacağı çiçeklerdir. Topladığı polenleri her önüne gelene saçar, kendisini "zeki" gösterir ve insanlar hakkında nihai amacı neyse buna ulaşmaya çalışır.(Çoğunlukla etkilemek.) Amacına ulaştığı ölçüde kitaplara yakınlaşır. Bazen de uzaklaşır. Ama günün sonunda öğrendikleriyle mutlu olmayı başarır.
Bazısı yazmak için okur. Bazısının amacı yalnızca okumaktadır. (İkinci kısım ülkemizde az görülür. Ahmed Hamdi "amatör okuyucu eksikliği" diyordu buna.)
Bazısı kafasını rahatlatmak, bazısı kafasını bulandırmak için okur. Rahatlamak isteyenler basit şeyler okurken; kendisini basit kabul edenler karmaşık metinlere yönelir.
Her halükarda iki ortak amaç görülür: Hayatı anlamak ve onu yaşamak için gerekli enerjiyi bulmak.
Anlamak ve enerji depolamak yalnızca "bilmekle" mümkündür. Herkesten, her yerden ve her şeyden öğrenebiliriz. Fakat bunları biraraya getirmek, mana vermek için terkip yapmayı bilmeliyiz. Terkip yapabilmek Allah vergisi bir yetenek değildir. İnsan bunu kendisi kazanmak zorundadır. Ya çok fazla yanlış yaparak ya da çokça okuyarak...
Evet, kitaplar bizi hatadan münezzeh kılmaz belki ama yanlıştan korurlar.
Bilmek, şüphe etmekle başlar. "Çok okuyanlar" yalana karşı direnç oluştururlar. Özellikle bayağı yalanları hemen anlarlar. Okumanın en önemli "artısı" insanı dürüst olmaya zorlamasıdır. Çünkü yalan çok fazla efor sarf etmeyi gerektirir. Okudukça enerji harcanacak onlarca farklı alan keşfedilir. Mesela bir dil öğrenmek varken; kim, neden yalan söyleyerek kendisini tüketir?
Bilmeyenler tüketirler. Ve o ilahi sorunun anlamı bir kez daha açıklığa kavuşur böylece: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?'"
Okumak aynı zamanda sağduyu kazandırır. Kitaplar insanlar içindir. İnsanların yapabilecekleri ise sınırlıdır. Okuyanlar (ille kitap olması şart değil, kimileri insanları okurlar) fazla yüksekten uçan bir tutum, bir söz, bir mimik yakaladıklarında derhâl tespiti vururlar. Böylece muazzam bir zaman biriktirmiş olurlar.
Hep olumlu özellikleri sayıyorsun diyenler çıkabilir. Öyleyse neden okuruz sorusuna bir cevap daha verelim: İçinde yaşadığımız dünyayı, hapsolduğumuz küçüklükleri anlamak için okuruz.
İnsan küçük bir varlıktır. Evrim sindirim sistemimizi bilişim sistemimizden daha hızlı ve mükemmel bir biçimde geliştirmiştir. İnsanın küçüklüğü kendisini doğru dürüst bir yere oturtamaması, hatta yaşadığı olayları bile düzgünce hatırlayamamasıdır.
İnsan zihninin ne kadar oynak ve güvenilmez olduğunu okuyarak anlarız. Bu bize ne kazandırır? Aslında güven duygumuzu köreltir. Çünkü istemeseler bile, insanların yalancı olduklarını düşünürüz. Kimi "çok okuyanların" delirmesinin sebebi budur.
Kitaplarda gördüklerini günlük hayatta arayanlar delirmezler. Kitaplarda okuduklarını günlük hayatta tıpatıp yaşayanlar delirirler.
Konumuz okumak olunca getirip "deliliğe" bağlamadan edemiyorum. Daha önce de söylemiştim. Biz de okuyana "iyi gözle" bakmazlar.
Türkiye'nin koskocaman bir taşraya dönüştüğü ve içine doğru kapanmak suretiyle evlatlarını yediği zamanımızda; bu cendereden çıkışı sağlayanlar, işte bu "iyi gözle" bakılmayanlar olacaktır.
Bu yüzden okumaktan vazgeçmemek gerekiyor. Okumak, insanı daha bir insan yapıyor çünkü. Ve tabii ki insandan başka hiçbir canlı okumayı bilmiyor.
0 Yorumlar