Matbuatımızdan Seçme Yazılar - Final (Aralık 2022)

2021'in Mart ayında başladığım ve bununla birlikte tam 22 yazıdır sürdürdüğüm "Matbuatımızdan Seçme Yazılar" serisinin finalinde birlikteyiz. 

Seçme yazılara geçmeden evvel, serinin sonu olması sebebiyle, iki soruya cevap vermem gerekiyor. Birincisi neden böyle bir seri yaptım? İkincisi niye bitiriyorum?

Hegel gazete okumaya "seküler insanın sabah duası" diyordu. Ben de, bugünden bakınca uzun sayılabilecek bir süredir, gazete okuruyum. Tabii bunu bir dua ciddiyetiyle yapmıyorum. 

Yine de taşradan çıkan bir çocuk olarak şehirli olma serüvenimde tutunacağım çok da fazla bir şey yoktu. Bu yüzden gazeteleri sevdim. Seçme yazılara başlarken, gazetelerin "haber verme" özelliklerini kaybettiklerini tabii ki biliyordum. Belki özgün düşüncelerin yayılması konusunda onlara hak ettiklerinden fazla değer vermiştim. 

Neticede özgün veya değişik fikirlerin kısa bir formatta sunulduğu yazıları yalnızca okumakla kalmadan yaymak düşüncesiyle başladığım "Matbuatımızdan Seçme Yazılar" serisi, "sevdiğim yazarlar bu ay neler yumurtlamışlar"a dönüştü. Böylece iki seneye yaklaşan yolculuğunun sonuna gelmiş oldu. 

Fakat yolculuğunun sonuna gelen yalnızca seçme yazılardır. Önümüzdeki sene, yine ay sonlarında yayınlamayı planladığım, başka bir seriye başlayacağım. Bu sefer bir ay boyunca okuduğum köşe yazılarını değil, kitapları paylaşacağım. Hepsinden değil ama bir tanesinden alıntılar yapacak, belki kafama göre puanlayacağım. Bakalım, daha uzun metinlerden yapılan alıntılar da bu seride olduğu kadar dikkat çekecek mi? 

Seriyi uzun aylar boyunca bu bloğun en çok okunanları arasında tutan okuyuculara teşekkür ediyor, son kez seçtiğim ayın yazılarını incelemeye geçiyorum. 

Buyurun başlayalım. 


1-) Hilmi Demir - "Ödünç dindarlık çağına hoş geldiniz" / 12.12.2022 - Fikir Turu

Türkiye'nin, daha laikliğin ilanından ve hatta Batılılaşma çabalarının başlangıcından çok önce başlayan bir din problemi vardır. Kimileri suçu dinde, bazıları millette arar. Fakat mesele bu kadar basit değildir. 

Hilmi Demir Bey, zamanımızda dinin toplum hayatına dokunduğu yerlerde yaşanan problemleri peş peşe sıralamış. Dini bir otoritenin olmaması hakkında şunları yazıyor:

"Günümüzde beklentiler sınır tanımıyor ve bu nedenle kendimize göre bir din seçmeyi daha çok tercih ediyoruz. Ya da fark etmez, bir inancı bir diğeri ile hızlı biçimde mübadele edebiliriz. Bu bildiğiniz din değiştirme değil, onu kastetmiyorum. Aynı dinin içinde farklı birçok yoruma sahip küçük gruplara mensup olmayı kast ediyorum. Dinî merkezi bir otorite yok artık.

Zira, yaşadığımız çağ, dini alanda inancın göreliliği, otantik bir dini geleneğe ait olma duygusunun ortadan kalkması, senkretizm, manevi değerlerin göreliliği, gerçeğin giderek daha az bilinmesi ve ona olan ilginin azalması gibi birçok sorunu da beraberinde getiriyor."

Yazının tamamının okunmasını salık verirken; bilhassa din meselesinde peşin hükümleri terk etmenin hayırlı olacağını hatırlatmak isterim. 


2-) Besim F Dellaloğlu - "Mesafenin Sosyolojisi" / 16.12.2022 - Perspektif 

Ne zaman bir cümlenin içinde "samimiyet" geçse, bu sihirli kelime, kulağımıza hoş bir şekilde tınlar. Fakat birkaç senedir bana öyle tınlamıyordu. Nedense bu mesele üzerinde fazla da düşünmemiştim. Ama Besim Bey benim yerime düşünmüş ve harika bir yazı kaleme almış. Tadımlık:

"Daha önceki birçok çalışmamda defalarca tekrar ettiğim gibi kişilik biraz da kimliğe rağmen oluşur. Yani kişilik ve kimlik arasındaki mücadele sıfır toplamlı bir oyundur. Biri artınca diğeri azalmak zorundadır. Samimiyet ağları olarak arkadaş grupları zaman içinde bir kimliksel aidiyet odağı haline gelir ve asgari haysiyeti, şahsiyeti tamamen anlamsız hale getirir. Her samimiyet ağı giderek bir tür suç ortaklığına dönüşebilir. Tıpkı her mafyanın bir omertası olması gibi!"

Yazının tamamını, belirli bir mesafeden de olsa, okumanızı tavsiye ederim.


3-) İlber Ortaylı - "Türk vatandaşlığı" / 18.12.2022 - Hürriyet

Tarihçi İlber Ortaylı para veya oy için vatandaşlık vermenin hem tehlikeli hem de anlamsız olduğunu uygun bir üslupla anlatıyor. Türk vatandaşlığıyla ilgili şu tanımı ise okunmayı hak ediyor:

"Bizde göç ve vatandaşlık Türk milletinin çektiği sıkıntılar dolayısıyla ulaşılan bir makamdır, bir imtiyazdır. Bu sözü ben demiyorum, derin bilgili kozmopolit kültür almış, dünyayı tanıyan Büyükelçimiz Ahmet Zeki Kuneralp Bey hatıratında (“Ömrüm”) yazıyor; “Türklük bir imtiyaz ve zor bir iştir.”


Umarım istifade etmişsinizdir. "Matbuatımızdan Seçme Yazılar"a son noktayı koyarken, önümüzdeki aydan itibaren kitap köşemizde görüşmek dileğiyle... 

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar