Büyük Devrimin Huzurunda: Yapay Zekâ

İnsanlar tarihte hiç olmadığı kadar şehirlere yığılmışken, sosyal medya yine hiç görülmedik derecede onları birbirine bağlıyor. (Çatışma da bir bağlantı kurma yöntemidir.) Tarihin böylesi ender görülen dönemecinde (kimilerine göre dördüncü büyük devrim olan) yapay zekâ hayatın tam ortasına kuruluyor ve insanları işinden etmeye başlıyor. Bu durum hiçbir ütopyada yer almadığı gibi hiçbir distopya da bu denli "sıkışık" tahayyül edilmemişti.

Esas soru şu ve cevabını bekliyor: Şimdi ne olacak?

Bu soruya cevap vermek için gerilere çok gerilere; "gaz ve toz bulutundan" az sonrasına kadar gitmemiz gerekiyor. Merak etmeyin teferruatlı ve sıkıcı bir tarih yazısı yazmayacağım. İnsanoğlu evrenin tarihinde ne kadarlık bir süre işgal ediyorsa; ben de aşağı yukarı o kadar zamanda bütün hikâyeyi özetleyeceğim.

Hikâyât-ı Homo Sapiens

Homo Sapiens “bilge insan” anlamına geliyor. Kendi kendisine “bilge” unvanını veren türümüz ne kadar mütevazı olduğunu acaba daha nasıl göstersin?

Şu anki durum tartışılır fakat Homo Sapiens ilk ortaya çıktığında pek de bilge sayılmazdı. Büyük büyük dedelerimiz etçil hayvanların paramparça ettiği avların “sinirlerini” yiyerek hayatta kalıyorlardı. Bazılarının da ot kopardığı zannediliyor.

Avcı olmazsa av olacağını idrak eden Homo Sapiens zamanla diğer canlıları öldürmeyi öğrendi. Bu eylem o kadar hoşuna gitti ki tarihte açık ara en fazla “soy kurutan” tür olmayı başardı. Diğer canlılarla mücadelesinde güçlendikçe besin zincirinde zirveye tırmandı. Ölümlü canlılar üzerinde hükmü yürümeye başladıkça ölümsüz şeylere kafayı taktı. Doğayı işlemeyi, Tanrı’ya inanmayı, medeniyet ve kültür kavramlarını bu dönemde öğrendi.

Diğerlerine yaptıklarını kendi türünden de esirgemedi. Bu kadar saldırgan, bu derece hoyrat bir tür olmasına rağmen yine de inşa etmekten zevk almasını bildi. Piramit dikti, heykel yaptı, müziği bir ayinin içinden çıkarıp yaşama fırlattı.

Biraz daha geçince toprağı işlemeyi öğrendi. Ekip biçtikçe kalabalıklaştı. Düzen kurmak gerekiyordu. Ne tam ölümlü ne de ölümsüz bir varlığı, devleti, icat etti.

Yok ettikçe yalnızlaşan insanoğlu, karanlık gecelerde yaktığı ateşin başında edebiyatı buldu. Düzen kurarken kullandığı rakamları kaydetmek amacıyla yazı yazmaya başladı.

Yazı ve edebiyatın birleşiminden ölümsüzlük isteği doğdu. Yazının icadıyla birlikte yalnızca bilgiyi değil, her şeyi alt etme isteğini de gelecek nesillere aktardı.

Uzun ve sancılı bir süreç içerisinde doğayı gözlemleyen insanoğlu; bunun sonucunda doğanın ölümsüz olmadığını keşfetti. Yok ederek var kaldığı için kendisine yeni bir hedef belirlemesi gerekiyordu. Gözünü doğaya dikti.

Bu uğraşın itici gücü teknolojiydi. Tekerlekten buhar makinesine, matbaadan internete kadar her şey teknolojinin ürünleriydi.

Binlerce yıl önce Afrika kıtasında başladığı zannedilen hikâye, şimdi bütün gezegene yayılmış bir birleşme itkisiyle bugüne kadar geldi. Bugün ise bambaşka bir seviyenin eşiğinde duruyoruz. Eşiğin önünde miyiz, üzerine mi basıyoruz yoksa çoktan geçtik mi henüz bir şey söylemek için erken. Fakat “yapay zekâ” ismi verilen nesne artık hayatımızın bir parçası.

Oyunu Değiştiren Aktör: Yapay Zekâ

Hint felsefesinde merdivenler ve yılanlar vardır. Her merdiven sizi yükseklere çıkarır, her yılan tehlike demektir. Merdivene rastladığınızda bilin ki, etrafında bir yılan vardır. Yılanla karşılaşırsanız anlayın ki, çok yakınlarda bir merdiven gizlidir. Beğendiğim bu düşünce tarzı, bence insanoğlunun hikâyesini anlamada bize fevkalade yardımcı olacaktır.

Önce besin zincirinde kendisinden yukarıdakilerden korkan homo sapiens sonra zirveye tırmandı. Önce Tanrı'nın huzurunda mutlak bir teslimiyetle bekleyen kul sonra "Tanrı'yı öldürdü". Önce doğanın karşısında güçsüzlüğünü hisseden insan sonra ona hükmedecek pozisyona geldi.

Şimdi doğa kuvvetini korurken ve teknoloji yükselirken insanın önünde çok yol var. Teknolojiye biat edebilir, doğaya dönebilir, kendine dönebilir. Tarihin en heyecan verici dönemeçlerinden birisini yaşıyoruz. Bu dönemecin nereye evrileceğini kestirmek çok güç. Fakat bu kadar lafı böyle belirsiz bir sonuç için israf etmedik.

Besin zincirinin altlarından başlayan macerasında bir anda tepeye tırmanan Homo Sapiens, bir türlü bu konumunu benimseyemedi. Şimdi, belki yapay zekâ yardımıyla, ve yine kendi eliyle besin zincirinde aşağılara doğru kaymaya hazırlanıyor olabilir mi? Kendisini "insan" yapan her şeyi yok eden bu yaratık, şimdi yok edecek bir düşman bulamayınca, kendi kendisine suikast mı düzenliyor?

Ya da asırlardır istemediği işlerde çalışan, paylaşamadığı güç nedeniyle istemediği şeyleri yapmak zorunda kalan, toplumsal normlar sebebiyle beğenmediği toplulukların içine hapsolan veya yalnızlıktan çürüyen insanoğlu bütün bu sıkıntılarına tek kalemde çözüm bulmuş olabilir mi? Yapay zekânın yüksek kapasitede çalıştığı bir dünyada insanların eskisi kadar çalışmasına gerek kalmayabilir. Güç kavramı dönüşeceği için istemediği şeyleri yapmaya zorlanmaz, belki toplumsal normların dışına çıksa da yalnız kalmaz. İnsanoğlu mutluluğun tarifini bulmuş, hatta resmini çizmenin sırrına ermiş olabilir mi?

Veyahut büyük hikâyeleri öldüren insanoğlu şimdi son bir dansın, son bir şarkının mı peşinde?

İnsan, soyut düşünebiliyor. Düşündüğümüze o kadar memnunuz ki, aklımıza gelen her şeyi diğeriyle paylaşmak istiyoruz. Bu da bizi iletişimin kölesi haline getiriyor. Evet, sanayi devrimi nasıl bütün insanlığı sanayinin kölesi yaptıysa; iletişim devrimi daha beter bir halde bizleri "paylaşmak" zorunda bıraktı. Sürekli paylaşıyoruz. Sürekli aynı şeyleri paylaşıyoruz. Kimisi ölüm haberlerini; kimisi gündemdeki hadiseleri; kimisi bir şey ürettiyse ürettiği nesneyi durmadan paylaşıyor. İletişim çağında tepemize bilgi yağıyor ve şu ana kadar bulabildiğimiz en mantıklı şemsiyenin adı yapay zekâ. Çünkü sıradan (veya sıra dışı) bir insan bu kadar bilgiyi tasnif edemez. Şimdi yapay zekâ bu işi bizim yerimize yapacak. Hatta yetinmeyecek yeni bilgiler üretecek. Peki, iletişim ve bilgi devrimini insan için yaptıysak bu cihazlar kimin yerini işgal edecek? İnsanın mı? Eğer böyle olursa insan nereye gidecek? İşte birçoklarını korkuya sürükleyen sebebin tam üstünde duruyoruz.

Yapay zekâ kısa vadede kültür-teknoloji çatışmasına yol açsa da uzun vadede kültür ve teknoloji birbirlerini değiştirerek uzlaşacaklardır. İnsanoğlunun adaptasyon kabiliyeti her yeniliği kültürün içinde eritecek kadar kuvvetli. Esas çatışma – her zamanki gibi- doğa ve teknoloji arasında olacaktır. Doğanın bir parçası olan ama ondan korktuğu için hükmetmeye çalışan; teknolojiyi üreten ama çekincesiden tahakkümü altında tutmak isteyen insan ise bu kavganın sonucunu tayin edecek taraftır.

Zannedilenin aksine insan kendi tarihinin en güçlü veya güçsüz anında bulunmuyor. İnsan, kendi tarihinde ilk defa, kendisinden çok daha büyük iki güç arasında bir koza ve seçim şansına sahipmiş gibi duruyor.

Tabii ki bu seçim bilinçli bir şekilde yapılırsa anlam taşır.

(Şimdilik) Nihai Karar Verici: Yapay Olmayan Zekâ

Birçok tür farklı özellikleriyle temayüz etmiştir. İnsan bu türlerin tamamından bariz bir şekilde ayrılır. Çünkü bilinç sahibidir. Bilinçli olmanın eylemlere yansıması ise başına "en" sıfatı getirilmesini gerektirir. Yani, insanın eylemleri -diğer canlılara nazaran- "en iyi" veya "en kötü"dür.

Bilinç iki şeyi sağlar: Tehlikeler karşısında uyanık olmak ve tehlikeye de sebebiyet veren sorunlara çözümler üretmek. İnsanoğlu bunu başarabiliyor. Tehlikeler karşısında eskisi kadar uyanık değil belki, fakat buna eskisi kadar gereksinim duymuyor.

Gücümüzün, yaratıcılığımızın sınırına mı geldik yoksa Dostoyevksi’nin tabiriyle “her şeye alışan aşağılık insanoğlu” buna da ayak uydurup, kendisini geliştirmenin bir yolunu bulabilecek mi? Gelecekle ilgili tahmin yaparken dikkatli olmak gerekiyor.

Fakat tarih bize bir şey öğrettiyse kehanetler çoğunlukla gerçek olmaz. Bazen iyi ve kötünün ortası hakikat diye karşımıza dikilir. Bazen hiç akla gelmeyen bir ihtimal gerçek oluverir.

1950 yılında yapay zekayla ilgili ilk makaleyi yazan Alan Turing’in bitirdiği gibi bitirelim bizde: “Sadece gözümüzün önünü görürüz, daha ilerisi için yapmamız gereken çok şey var.”


Yorum Gönder

0 Yorumlar