İşler "başka türlü" gelişse hocalarının dizinin dibinde dinlenecek serseriler, yıllardır "Reisçi" pozunda geziyorlar. Önceleri kızıyordum artık anlamaya çalışıyorum. Anladıkça memleketimizde bazı şeylerin hiç değişmediğini görüyor ve daha çok kızıyorum.
Lafa bodoslama daldığım için kusuruma bakmayın. Fakat bildiğiniz gibi ülkemizde siyaset konuşulan bir şeydir, yapılan bir iş değil. Özellikle son seçim sürecinin ardından yarın nelerle uğraşacağımızın habercisi olması gereken siyaset bugüne hapsolmuş bir görüntü vermektedir. (Bugünden bahsetmediği zamanlarda ise geçmişi kurcalıyor.) Adına tek kelimeyle devlet dediğimiz müessese vatandaşın ne düşündüğünü çok da merak etmeden ve pek tabii ki hesap filan da vermeden bir kısım düzenlemeler yaparken; siyasetçilerimiz önlerine konulan kağıtları okumakla ve birbirlerine hakaret etmekle meşguller...
Bunlar bu ülkenin "gündemini" oluşturuyor. Fakat herkes her gün siyaset konuşmasına rağmen, Türkiye'nin gelecek yıllarda yaşaması muhtemel bir felaketi kimse ağzına almıyor. Nedir bu felaket? Darbe!
Merkez Nereye Düşer?
AKP çevreden gelerek merkeze oturdu. Tasfiye çalışmaları süren FETÖ'nün de benzer bir hikâyesi vardı. Diğer "cemaatler" hakeza... Peki CHP kendisini nerede görüyor? Merkezde! MHP merkezin partisi. İYİ Parti aynı yere talip, hatta "zaten" orada oturduğuna inanıyor. Liberaller merkezde toplanıp parti kuruyor, iktidara alternatif İslamcılık yapanlar kendilerini merkezin doğal bir üyesi kabul ediyorlar...
Herkes merkezde toplandıysa, çeperde kim var? Uğruna siyaset yapılan insanlar ve değerler (millet, özgürlük, barış, Atatürk...) Merkez dediğimiz nesne de devlet oluyor. Güç Tayyip Bey'in şahsında temerküz etmiş değil, zaten temerküz eden gücü Tayyip Bey temsil ediyor.
Böylesi bir sıkışıklıkta girdiğimiz seçimleri iktidarın kazanması insanları şaşırtmamalı. (26 Kasım 2022'de "Muhalefetin Tayyip Erdoğan Arayışı" ara başlığıyla buna dair bir şeyler yazmıştım.)
Bunu böylece tespit ettikten sonradır ki, hep birlikte şunu düşünmeliyiz: Tayyip Erdoğan'ın son şarkısı bittiğinde memleketimizin rotasını kim tayin edecek?
Dikkat ederseniz rota neresi olacak demiyorum. Çünkü rotayı tayin edecek olanlar, gücü ellerinde bulunduranlar olacaktır.
Pekiiii, ikinci soru aynı yerden gelsin: Kuvvetlerden birisi bütün gücü elinde toplayamazsa ne olacak? İşte yazımızın konusunu ilk soruya verilecek cevaptan yola çıkarak ikinci soru belirliyor. Evet, darbelerden bahsedeceğiz. İçinde ille de asker bulunmasa da darbelerden bahsedeceğiz. Fakat bir sefer darbe deyince asker işin içine otomatik bir şekilde dahil olduğu için Silahlı Kuvvetleri konumuzun dışında tutamayız.
Walter Benjamin "Her tutku kaosa dokunur" demişti, tabii ki bambaşka bir bağlamda. Bugün bizde siyaset etmeye heveslenenler, bilmeden de olsa, kaosa dokunuyor. Çünkü ağızlarını her açtıklarında ne kadar vasıfsız, ne derece liyakatsiz olduklarını büyük bir cüretle ifşa ediyorlar. Bu ifşalar siyaset muessesine güvenmek isteyenlerin şevkini kırarken, "alternatif yollar" deneme sevdalılarının önünü açıyor.
Türkiye'de ana akım siyasete alternatif iki yol vardır. Birisi kamuya çıkar. Ötekisi darbeye. İlki daima sözde kaldığı için, siyaset kurumunun her çöküşü bir darbe çağrısıdır diyebiliriz.
Şimdilerde herkesin "darbe karşıtı" olduğunu açıkladığı bir memlekette, orta vadede darbe tehdidi görmem garip karşılanmasın. Biz - hepimiz - üstelik her zaman darbelere karşıydık. Peki, hepimiz her zaman darbelere karşıysak; bu boku kim yedi? Yine biz yedik. Hepimiz her zaman bize zarar verecek darbelere karşı çıktık. Yoksa işimize geleni desteklemeyi hak olarak kabul ederiz.
İkinci bir soru olarak şunu yöneltmek mümkün: Darbenin alternatifi olarak nasıl bir yönetim biçimi önerdik?
Bugünden geçmişe doğru gidersek ülkemizin elinde alternatif babında şunların bulunduğuna tesadüf ediyoruz: Her şeyi tek kişiye bağlayarak yönetme, Avrupa'ya bağlanarak yönetme, koalisyonla yönetme, Avrupa'ya bağlanarak yönetme, koalisyonla yönetme, her şeyi tek kişiye bağlayarak yönetme - arada bir darbe - koalisyonla yönetme, her şeyi tek kişiye bağlayarak yönetme - arada bir darbe - her şeyi tek kişiye bağlayarak yönetme, koalisyonla yönetme - bir darbe daha - her şeyi tek kişiye bağlayarak yönetme...
Demek ki cumhuriyetimiz belli başlı üç yönetme usulü meydana koyabilmiştir: Ya tek bir adama biat edilecek ya Avrupa'ya itaat edilecek veyahut koalisyon marifetiyle yöneticiler birbirlerine girecek. Alternatif bunlarsa bu memlekette daha çok darbe olur diyesi geliyor insanın...
Bunu demekle iş bitmiyor. Neden orta vadede yakıcı bir darbenin tehlikesini gördüğümü biraz daha açmak için bugünkü görünümü şöyle bir önümüze sermek gerekiyor.
Çürüyen Değil Çöken Bir Şeyler Var... Danimarka Krallığında(!)
Siyasetin işçi kurumu işlevi gördüğü bugünlerde işleri yürüten tek mercii devlettir.
Devlet ise 15 Temmuz'un enkazını yeni yeni kaldırmaktadır. Bir nevi "savaş kabinesi üyelerini" andıran isimler yerlerinden ancak alınabilirken, koltuklar rutin işlerin rutin memurlarına iade edilmektedir.
Öteki taraftan yükseldiği iddia edilen birçok görüş bulunsa da bunlar aslında çöken müesses nizamın sızıntılarından yükselen fikir nüveleridir. Eski ölmüştür fakat yenisi doğmamıştır. Şimdi Tayyip Bey'in muhatapları canavarlardır. Türkiye canavarlar çağını yaşamaktadır.
Nesillerarası kavgalar çözülememişken göçmenlerin ısrarla entegre edilmemesi toplumun huzurunu kaçırmıştır. Ekonomi üzerine analiz yapılacak bir şey olmaktan, tahmin oyunu oynanacak bir tür kumara dönüşmüştür.
Bu tarz dönemlerde insanlar huzur arar. "Huzur ve güven ortamını tesis içün" harekete geçen bir organizasyonun taraftar bulamaması diye bir ihtimal olmaz. Siyasetin, şu an Tayyip Erdoğan gibi bir siyaset ustasının baskın silüeti yüzünden fark edilmese de, çökmüş olması şartları "olgunlaştırmaktadır".
Böylesi bir ülke darbe tehdidine zannolunandan daha fazla açıktır. Daima kazananın tutulduğu ülkemizde gücün sağlıklı bir biçimde el değiştirmesi şimdiden tartışılmalıdır. Yoksa bir gece operasyonu neticesinde birileri devletin tepesine çöreklenirse, böylelerinden kurtulmak beklediğimizden daha uzun zaman alabilir. Türkiye'nin kaybedecek zamanı yoktur.
Ülkemizin önünde büyük tehditler ve büyük fırsatlar vardır. Darbe, büyük tehditlerin başında gelir. Bu yüzden "tel'in mitingi" yaparak vakit öldürmektense sağlıklı bir kamu teşkil etmeye zaman ayırmalıyız. Bu babdan olmak üzere; devlet en azından beledî işleri siyaset erbabına bırakmalıdır. Asgari bir demokrasi için hiç olmazsa hukukun üzerindeki baskı alenî olmaktan çıkarılmalıdır. İnsanlar örgütlenmekten korkmamalı aksine teşvik edilmelidir. Bütün bu işlerde esas nokta "denetlenebilir" bir sistem kurmaktır.
Denetlenebilir sistemler belirli oranda şeffaf olmak mecburiyetindedir. Şeffaflık, işlerin nasıl yürüdüğünü herkesin görmesini sağlar. Böylece bir alanda eksiklik tespit edildiğinde tamir etmesi kolay olur. Zaten sistem kurmak böyle bir şeydir. Evet heyecanı yoktur ama hayatta tutar. Bizler bugün böylesi bir sisteme muhtacız.
Aksi takdirde yine "kaht-ı rical" hastalığa tutulur, yine bu eksiği dışarıdan kapatmaya çalışır, yine darbelere muhatap oluruz.
Allah memleketi bu tarz bir yıkımdan korusun!
0 Yorumlar