Şeytanî Bir Zekâ: Henry Kissinger (1923-2023)


Tarihçi, uluslararası ilişkiler uzmanı, diplomat, devlet adamı gibi birçok unvanın yanında; duygusuz, acımasız, katil vb. sıfatlarla da anılan ama bunların hiçbirisinin tanımlamak için yeterli olmadığı bir adam olan Henry Kissinger öldü. 

100 yaşındaydı. Bir asırlık hayatında çok şey gördü, çok olaya şahit, birçoklarına müdahil oldu. 

Öldüğü gün Liderlik isimli kitabının sonuç bölümünü okuyordum. Kissinger benim için (biraz da tevellüdümün kendisinin aktif görevler aldığı döneme denk gelmemesi yüzünden) her şeyden evvel bir yazardı. Başlı başına bir karmaşa olan uluslararası ilişkiler disiplinine kesinlikle soğukkanlı, nispeten tarafsız bakan; sade bir üslûpla yazan, okuyucunun ufkunu açmakla onu manipüle etmek arasında dolanan bir yazar.

Uluslararası ilişkilere soğukkanlı bakıyordu çünkü akademik kariyerini bu alanda yapmanın ötesinde karar alıcı olarak ilgili disiplinin tarihine geçmişti. Tarafsızlığı ise - belli etmekten ayrı bir zevk aldığı - Alman aksanından anlaşılacağı üzere Avrupa standartlarındaydı. Konusuna hakim her insan gibi sade bir üslûbu vardı. Ufuk açıcı tespitlerini hem tarihten hem de tecrübelerinden damıtarak yapıyordu. Manipülasyon yeteneği ise Allah vergisi mi laneti mi olduğu belli olmayan ama isminin geçtiği her yerde onunla birlikte anılan bir itiyaddı. 

Realistti. Daha doğrusu realizme sıkı sıkıya bağlıydı. Fakat karar alırken her zaman realist davrandığını söyleyemeyiz. Mesela bazıları Çin'e bakışını fazlasıyla romantik buluyorlardı. 

Nazi Almanya'sında bir Yahudi olarak geçen çocukluk devrinin ardından ailesiyle birlikte ABD'ye göç etmesi hayatının dönüm noktası oldu.

Almanya'dan, Nazilerin zulmünden, kaçan çocuk iki şeyi asla unutmadı: Bir, yalnız kaldığınızda insanlar size pek hoş gözle bakmazlar. İki, her zaman güçlünün borusu öter. Aldığı dersleri diplomasi sahasına yansıtmakta hiç tereddüt etmedi. Onun dümenindeki Amerikan dış politikasının iki gayesi vardı: İttifak ilişkilerine azami önem göstermek ve daima en güçlü kalmak. Bu iki hedef belki Kissinger'dan önce de mevcuttu ama şiara dönüşmeleri onunla oldu. 

Nükleer silahlar üzerine yazdığı kitabıyla genç yaşta yalnızca akademinin değil siyaset erbabının da dikkatini çeken Kissinger, hayatı boyunca hangi meselelere dokunursa ses geleceğini sezmeyi başardı. Doğru konulara doğru zamanda temas etmesi onu - ulaşmak istediği hedef açısından - doğru insanlarla karşılaştırdı. (Hayatının son döneminde yazdığı üç kitap geleceğin "Kissinger adaylarına" ilham olabilir: Dünya Düzeni, Yapay Zekâ Çağı, Liderlik.) 

Aktif görev aldığı dönemde gerginliğe doymuş Dünya'yı yumuşatma sürecindeki en önemli aktörlerden birisiydi. İki kutuplu bir dünyadansa; ikiden fazla büyük gücün bulunduğu, bunların kendi bölgelerine çeki-düzen verdiği ve günün sonunda Amerika'nın eşitler arasında birinci olduğu bir düzen tasavvur ediyordu. Nixon'ın istifasıyla birlikte bunu yapacak meşruiyeti kaybetti. Carter'ın başkanlığı sürecinde de kadrolar üzerindeki gücünü yitirdi. Meşruiyeti ve gücü yerinde bir Kissinger bu hayalini gerçekleştirebilir miydi? Buna net bir cevap veremeyiz. Ama kesinlikle deneyeceğini söyleyebiliriz. 

Amerikan elitlerinin kamuoyunu peşlerinde sürükleyerek yönetim sistemine baskı yaptığı bir dönemde Kissinger - üstelik bu elitin parçası olarak - karar alıcı mevkide bulunuyordu. Nixon'ın, etrafındaki çemberi kırmak için (elitler + onların güdümündeki sözde çok sesli kamuoyu) icat ettiği "sessiz çoğunluk" kavramının kıymetini zamanında teşhis edebilecek zekâya ve içgüdüye sahipti. Nixon "sessiz çoğunluk" diyerek etrafında oluşan çemberi daha geniş bir çemberle çevirmekle kalmıyor; oyuna milyonlarca yeni oyuncu katıyordu. Tecrübesiz, kolay yönlendirilebilir yığınlar... Kissinger'ın, kendi kendine biçtiği vazifesi, bu yığınları kullanarak elitleri hizaya çekmekti. Nihai bir tasfiye yapmak değil. Nitekim bu işi başarmıştır. 

Çokça eleştirildiği Güneydoğu Asya bombalamaları, Güney Amerika ve Afrika'da desteklediği darbeler gibi uzun bir liste hâlinde sayabileceğimiz günahlarının sebebi ise oldukça basitti: ABD'nin çıkarlarını korumak. Ona göre ABD yaşadığı kafa karışıklıklarıyla, harekete geçmekte zorlanmasıyla, bir kez atağa kalktığında dönmemesiyle ve devasa gücüyle insanoğlunun ulaşabileceği son noktaydı. Kissinger "manifest destiny"nin sıkı bir müminiydi. İnancı o kadar kuvvetliydi ki, elini kirletmekten hiç çekinmedi. 

Günahları için hayatı boyunca suçlandı ama hiç yargılanmadı. Çünkü o, özellikle de karar alıcıların gözünde, Amerika'nın yaratmak istediği insan prototipiydi. Bunca skandalın (Kamboçya bombalaması gibi "dışarıda", doğrudan dahli olmasa da emrinde çalıştığı Nixon'ın karıştığı Watergate gibi "içeride" ve bir dönem Washington'unun gözde dedikodularından olan kaçak aşklarıyla "şahsî") etrafını sardığı bir adam olmasına rağmen her zaman sözünün itibarı vardı. Çünkü edindiği tecrübelerle geçmişi değil, geleceği kurgulamak istiyordu. İnsanlar onu suçlarken Kissinger'ın gözünü geleceğe dikmiş olması, onu söylediklerine bigâne kalınamaz bir adam hâline getirdi.

İç ve dış siyaset arasına katı sınırlar çizen bir ekolün temsilcisi olarak Amerikan iç siyasetine bu derece nüfuz edebilmiş olması, bu kadar tartışılması boşuna değildi. Kissinger şeytanî bir zekâya sahipti. 
Daima güçlüden yanaydı. Güce nasıl yaklaşacağı, onu nerede kullanacağı, hangi tarafı tutacağı konusunda müthiş yetenekliydi. 

Her fani gibi öleceğinin farkındaydı. Her fani gibi ölümsüz olmak istiyordu. Uğruna o kadar emek harcadığı düzenin ne kadarı kurulabildi? Ne kadarı sağlam kalabildi? Bunların cevabını vermek için henüz erken. 

Ölümünün ardından ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın yayınladığı ama şahsından çok Amerikan Dışişleri müessesesini yansıtan açıklama şu sözlerle bitiyordu: "Çok az insan Henry Kissinger'dan daha iyi tarih öğrencisiydi ve çok daha azı onun kadar tarihi şekillendirdi."

Kissinger, Liderlik kitabının sonuç bölümünde şöyle yazmıştı: “Teknolojik devrime siyasal dönüşüm eşlik ederken tarih hâlâ dur durak bilmez buyurucu olmayı sürdürüyor.” 

Hakikaten öyle. 

Bakalım Nazilerden kaçan çocuğun insanları manipüle etmekteki yeteneği tarihi kandırmakta işe yarayacak mı? 


Yorum Gönder

0 Yorumlar