Dört senede bir 29'u gören bu garip ay kararsız insanlara benziyor. Hani ne olacaklarına bir türlü karar veremez de hep “erken” ölür ya kararsız kişiler... Şubat ayı da öyle. Ne kısa ne uzun ne yaz ne kış olduğu belli olmadan, elini açık etmeden şöyle bir dokunup geçti. Bir daha 29'u gösterdiğinde kim nerede olur bilmiyorum ama benim o zaman da bir şeyleri merak edeceğime eminim. Hatta ölsem bile...
Ölüm demişken, bu mutlak uyku hâlinden insanı
çıkartacak ve hakkında konuşturacak nesnelerden birisi de kitaplardır. Kitaplar
bazen suya yazı yazmak anlamına gelse de bazen yazarlarını ölümsüz kılar.
Konuyu bu ay okuduğum kitaplara getirmem kimseyi şaşırtmasın. Her zamanki gibi
okuduklarımın kısa listesini paylaşacak ardından bunlar hakkında laklak
edeceğim.
Bu Ay Okuduklarım
1- Sahnenin Dışındakiler - Ahmed Hamdi Tanpınar
(Dergâh Yayınları, 2023)
2- Türkiye: Tarihe Muhalif Bir Geçmiş -
Christine M. Philliou (Fol Kitap, 2022, Çeviren: Dâra Elhüseyni)
3- Hamlet - Shakespeare (MEB Yayınları, 1995, Çeviren: Orhan Burian)
Ayın Kitabı: Türkiye: Tarihe Muhalif Bir Geçmiş - Christine M. Philliou
Kökleri bu topraklarda bulunan Christine Hanım,
kökleri bu toprakta pek de bulunmayan bir kavramı, sapına kadar buralı bir
yazarın hayatıyla paralel bir biçimde soruşturuyor. Ele aldığı kavram
muhalefet, bahse konu yazarsa Refik Halid. Fikrin özgünlüğünü ve bazı maddi
hatalar haricinde gayet güzel uygulanışını vurgulamam gerekiyor. Yine de bir
kitaptan ziyade fon yardımıyla tamamlanan bir proje olduğu için bazı hususlar
ana konuya dahil olmasalar da ele alınıyor. Mesela Refik Halid Ermeni
meselesine ses çıkarmamakla itham ediliyor ve bu konudaki sessizliği “sınırları
çizilmiş muhalefet” olarak gösteriliyor. Halbuki belki de Ermeniler Refik
Halid'in bile onları savunamayacağı kadar büyük yanlışlar yapmışlardır, değil
mi? Fakat bu tezi göremiyoruz. Bırakın ele alıp tartışmayı, ima bile etmiyor.
Bu da kitabın kıymetini bir hayli düşünüyor. Gelelim kitabın içeriğine…
"Muhalefetin kıdemli devlet adamı" (s.38)
olarak tavsif edilen Refik Halid kendisini "alaylı muharrir" (s.53)
olarak tanımlıyor. Meşrutiyet Devri’yle başlayan yazarlık kariyeri 1960
İhtilali’nin sonrasına kadar sarkıyor. Kitapta Refik Halid’in şahsiyetine ve eserlerine
dair bir hayli bilgi bulunuyor fakat ben yalnızca bir tanesini iktibas
edeceğim.
Nikah şahidi Ahmet Ferit (Tek) tarafından 150'likler
arasına katılan (s.234) Refik Halid'in Rıza Tevfik'e yazdığı mektuptaki
özgüvenini: "Senin şiirlerini Türkiye tarih-i edebiyatından Allah
çıkaramaz, benim ismimi de Azrail öldüremez." (s.259)
İki alıntı da muhalefet hakkında yapıp bu kitabın
bahsini kapatmak istiyorum.
Baskıcı bir yönetime geçildiğinde memleketin nasıl da
"tekleştiğini" şu satırlar iyi özetliyor: "Karşıtlık ve
ihtilaf Osmanlı siyasetinin esası hâline geldi ve İTC'nin [İttihad ve
Terakki - SA] önayak olduğu otoriter düzende hem muhalefet hem de İTC
açısından fikir ayrılığına herhangi bir yer kalmadı." (s.120)
İmparatorluktan cumhuriyete geçiş devresinde her nedense ıskalanan bürokrasi bahsine de değiniyor yazar: "Beş yıllık bir diktatörlüğün ardından İttihatçılar artık sadece siyasi bir partiyi değil, Osmanlı İmparatorluğu'nun askerî ve sivil idaresinin derinliklerine kadar ulaşan gölge bir varlığı ve yürüttüğü kitle siyasetiyle Osmanlı - Türk kimliğini şekillendirmeye başlayan bir gücü de temsil etmeye başlamışlardır." (s.159)
Kitabın sonuç bölümünde sonuç namına bir şey bulamasam da Refik Halid'in muhaliften muvafıklığa ardından yeniden muhalefete geçişi hakkında çok hoş ayrıntılar veren kitabı meraklısına tavsiye ederim.
***
Sahnenin Dışındakiler: Sahne, Kurtuluş Savaşı'nı veren Anadolu'dur. Neredeyse kurulduğu günden bu tarafa imparatorluklara başkentlik etmiş İstanbul artık "sahnenin dışındadır" ve Ahmed Hamdi kendisinin de bizzat şahidi olduğu işgal İstanbul'unu, sahnenin dışındakileri anlatmaktadır. İçinde Alâiyeli Ahmet'in dokunaklı öyküsünü de barındıran romandan tadımlık niyetine şu alıntıyı yapıyorum: "İstanbul, Kırım Muharebesi'nden beri bu kadar çeşitli ve karışık bir manzara almamıştı. Fakat doğrusu istenirse Kırım Muharebesi'nin şehre getirdiği değişiklik de bunun yanında ehemmiyetsiz kalırdı. Örfü ve âdeti için çok kıskanç, muayyen hadleri geçişte hemen infilâka hazır, İmparatorluğun hiyerarşisine ve haysiyetine, hatta ihtişamına sahip Abdülmecit devri İstanbul'u ile çözülüş devrinin bu müdafaasız, kolları bağlı İstanbul'u arasında münasebet bile yoktu. Burada hayat bir bakıma göre ancak müsaade edildiği nispette bizimdi. Bu değişiklik para işlerinde de görünüyordu." (s.240-41) Bir gazete tefrikası olarak yayınlanan ve ancak yazarının ölümünden sonra kitap olarak basılan Sahnenin Dışındakiler bilhassa tertip açısından birinci sınıf bir roman kabul edilemezse de işgal İstanbul'unu bir de Ahmed Hamdi'nin kahramanlarıyla keşfetmek için okunabilir. Tavsiye ederim.
***
Hamlet:
Bazı eserlere, karakterlerine hatta diyaloglarına o kadar aşina oluyoruz ki
onları okuduğumuz zehabına kapılıyoruz. Fakat heyhat bir gün aslında
okumadığımızı yalnızca beynimizin bir oyununa kurban gittiğimizi anlıyor da
dehşetle irkildikten sonra yine beynimize boyun eğip derhal o kitabı okuyoruz.
Hamlet'i okuma maceram böyle tezahür etmiştir. Shakespeare’in bu en uzun
tiyatro eserinden alıntı yapıp da zavallı Hamlet’in korkak ruhunu başıma
musallat etmek istemiyorum fakat kadîm Yunan’dan bu tarafa işlenen ve her
başarılı uyarlamasında kendisini izlettiren veyahut okutan “iktidar mücadelesi”
temasıyla ilgili bir başyapıt okumak isteyenlere Hamlet’i tavsiye ederim. (İyi
bir temsilse tabii sahnede izlemek daha etkili olacaktır.)
***
Umarım faydalı olmuştur. Önümüzdeki ay, yeni kitaplarla, buluşmak üzere…
0 Yorumlar