Okuduklarım (Ağustos 2024)


Önceden yaz özlenen, beklenen bir mevsimdi. Zamanımızda kendisini özlemeye fırsat bırakmıyor. Geliyor, bıktırana kadar tepemizde dikiliyor, ardından biz istediğimiz için değil kendi refahı ve saadeti için kısa bir mola veriyor sonra tekrar tepemize çöküyor. 

Sıcakta hareket etmek zorlaşıyor. Kitap okumaksa ekstra meşakkatli bir hâl alıyor. Yazarınız Ağustos ayında hareket etmekle kalmadı; 800 sayfalık Tanzimat kitabını okuyarak hem zihnini hem de bedenini meşgul etti. Neden? "Memleketin kalkınması..." diye başlayan bir cümleyle bitirsem havalı olur muydu? Belki. Fakat bu kadar sıcakta "cool" görünmek para etmiyor. Öyleyse neden okuyorum? Canım öyle istiyor da ondan! 

***

Ağustos'ta yalnızca bir kitap okudum. Serinin devamı olduğu için "Bu Ay Okuduklarım" listesini sürdürdüm. Bütün bir ayı 800 küsur sayfalık bu kitapla boğuşarak geçirdiğim için "Ayın Kitabı" da otomatik olarak belirlenmiş oldu.

***

Bu Ay Okuduklarım 

1- Tanzimat - Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020) 

***

36 makaleden meydana gelen bu kitaptan alıntı yapmayacağım. Çünkü her bir makale Tanzimat'ın başka bir yönünü ele alıyor. Hepsinden alıntı yapsam, kitabı bütünüyle özetlemem gerekir ki, bu benim işim değildir. Yine de ara başlıkları vermeyi faydalı görüyorum: Gülhane Hattı ve 1839 Dönemi, Uygulama ve Tepkiler, Tanzimat ve Osmanlı Diplomasisi, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, Tanzimatçılar ve Tanzimat, Kent Hayatı ve Sosyal Yapı, Tanzimat Ekonomisi ve Sanayii. 

Diğer taraftan kitaptan çıkardığım bazı sonuçları buraya kaydedebilirim. 

800 sayfayı mütecaviz bu kitabı okuyunca - en azından kol kaslarım açısından - ekstra hareket yapmama gerek kalmadı. Kitabın bundan başka faydaları da oldu tabii. Mesela "düzen değiştirmenin", "eksen kaymasının" bizde bir ata sporu olduğunu biliyordum ama Tanzimat devrinin bu işi bu kadar ciddiye aldığını bilmiyordum.

Düzen değiştirme deyince aklıma Ecevit'e yakıştırılan bir siyasi fikra geldi. Rahmetli Ecevit miting meydanında "Düzen değişecek" diye kükreyince vatandaşlardan birisi soruyor: "Düzen değişecek de, düzülen ne zaman değişecek?" En azından Tanzimat'tan bu tarafa pek değişmiyor. Demek ki, devlette hakikaten devamlılık esasmış.

Modern devletimizin Tanzimat'la kurulduğu aşikâr. Bir sefer doğru dürüst arşiv tutma, okuduğuna yakın şekilde yazma, kurumlaşma, kurumların binalaşması, devlet memuriyetinin geniş bir alana ve topluma teşmil edilmesi Tanzimat'ın başardığı işler arasında yer alıyor. 

Dışarıda gittikçe güçsüzleşen, kendi valisi tarafından defalarca yenilen, donanması bütün gemileri ve mürettebatıyla beraber yine aynı valiye kaçan bir devleti; iyi kötü vergi toplayabilen, modern orduya sahip, asrî "vatandaş" tarifine yakın Osmanlılık kavramı etrafında tutmaya gayret gösteren bir müesseye dönüştürmeyi de başardı Tanzimat. Böylece geçmişi olduğu gibi muhafaza etmeyi hedefleyen statik anlayış terk edildi. Yarına odaklanan dinamik bir düşünce sistemine geçildi. 

İlk belediyelerimiz Tanzimat Devri'nde kuruldu. Tapular aynı dönemde çıkarıldı. Tebaanın arasındaki ayrım Tanzimat'la kaldırıldı. Kitlesel eğitim sistemi ve sanayii ilk defa bu dönemde gündeme geldi. 

Bunların yanında sarhoşların her şeyi çift görmesi gibi Tanzimat Devri'nin Osmanlısı da nereden baktığınıza bağlı olarak değişen şekilde en azından iki yüze sahipti. (Net bir şekilde iki yüzü olduğunu düşünsem Janus derdim fakat Devlet-i Aliyye'nin yüzleri elbette ki Roma kafirinin iki yüzlü putundan fazladır.) 

İki hukuk vardı. İki kutup vardı. İdarede çiftbaşlılık vardı. Hatta birçok vilayetimizde iki türlü yol vardı. Bu kadar ikilik Tanzimat'ı başlı başına bir dönem olmaktan çıkarıp "geçiş süreci" olarak tasnif edilmesine sebep oldu. Koca Reşid Paşa muhtemelen böyle hesap etmemişti fakat eski öğrencisi Âli Paşa böyle uygun gördü. Dönemin ruhunu yaratan Reşid Paşa'ydı ama bu ruhu en iyi anlayan Âli Paşa oldu.

Toprak reformunun bir türlü yapılamaması, uygulayıcıların üzerlerindeki tereddüdü atamaması, imparatorluktan kopan unsurların bir arada tutulamaması ya da hiç olmazsa dostça bir ayrılık sağlanamaması, eskinin yıkılmadan yeninin getirilmeye çalışılması Tanzimat'ın büyük problemleriydi. Bunlar o kadar garip şekillerde çözülmeye çalışıldı ki, girişimlerin kahir ekseriyeti istenen sonucun tam tersini verdi. 

"Sultana haddini bildiren kanunların" yazıldığı Tanzimat çok geçmeden önce Abdülaziz sonra Abdülhamid istibdatına ram oldu. Fakat, hiç olmazsa bürokraside, kökleşmeyi başarmıştı. Bu sayede ikisini de devirip, geri geldi. Neticede imparatorluk kuyruğu dik tutan Tanzimat Devri çocuklarının elinde can verdi. Cumhuriyet bu temel üzerinde, muhakkak bolca "nasıl yapılmaz" dersi eşliğinde, yükseldi. 

Yakın tarihimize soğukkanlı bakış imkanı sunduğu için kitabın bütününü tavsiye ediyorum. Benim gibi hepsini bir seferde okumak istemezseniz arada açıp birer makale okumanız da mümkün. Fakat "Tanzimat" muhakkak kütüphanenizin bir parçası olmalı. 

***

Umarım faydalı olmuştur. Önümüzdeki ay, yeni kitaplarla, buluşmak dileğiyle... 


Yorum Gönder

0 Yorumlar