Okuduklarım (Ekim 2024)


"Vatan haini" Ali Kemal'in köşesinin üstünde "Nakş-ı ber âb" ibaresi bulunurdu. Yani, "Suya yazı yazmak..." 

Memleketimizde yazı işleri biraz böyledir. Okuma oranları göreceli olarak artış gösterse de, "çapraz okuma", "paralel okuma" veya "konu dışı okuma" gibi refleksleri henüz edinemedik. Dönüp dönüp aynı şeyleri okuyor, ilk okuduğumuzda hayret ettiğimiz durumlara ikinci ve üçüncü okumalarda da şaşırıyoruz. 

Aynı şeyleri okuyarak derinleşmek mümkün değildir. Dolayısıyla sathi okumalar yapıyoruz, Boğaz'ın üstünde gezinen çöpler gibi yüzeysel "fikirleri" tartışıyoruz. 

Sağdan soldan toparladığımız fikirleri memleketin kusma sebebi budur. 

Hedeflerimize (artık bunlar neyse) ulaşamamanın suçunu evvela kendi insanımızda bulduk, sonra hatanın "sıradan vatandaşta" değil, aydında olduğuna kanaat getirdik. Bu sefer ona kızdık. Şimdi şimdi her iki kesimin de hataları olabileceğini keşfediyoruz. Fakat hepsinden önemlisi üretmeden, ithal ederek, getirdiğimiz düşüncelerin hiç mi suçu yok? 

"Kavram seti" tabirini önemserim. Türkiye'nin, şehirlileşmeyle birlikte, çözmesi gereken en önemli iki meseleden birisi budur: Dünya'ya Türkçe bakmak... 

Bunun için durum muhakemesi yapmamız gerekiyor. Bildiğiniz gibi, "durum muhakemesine düşmandan başlanmaz". Madem kendimizden başlıyoruz, tam olarak hangi noktadan hareket edeceğiz? Başarı ve başarısızlıklarımızdan. 

Bu ay, bu çerçevede, iki kitap okudum. Birisi tarihimizin en büyük başarısızlığını ele alırken; ötekisi az bilinen bir başarı hikâyesine odaklanıyor. 

Önce iki kitaptan müteşekkil listeyi arz ediyor, hemen ardından kitaplar hakkında ukalalık etmeye geçiyorum.

***

Bu Ay Okuduklarım 

1- Balkan Savaşı'nda Neden Bozguna Uğradık? - Ali İhsan Sabis (Alfa Basım Yayım, 2012)
2- Büyükelçi - Emir Kıvırcık (Goa Basım Yayın, 2007)

***

Ayın Kitabı: Balkan Savaşı'nda Neden Bozguna Uğradık? - Ali İhsan Sabis

Ali İhsan Sabis yakın tarihimizin ilginç kişiliklerinden birisidir. Atatürk'ün de bulunduğu sınıfın birincisi olarak Harbiye'yi bitiren Sabis daima parlak bir asker olarak bilindi. Bilhassa 1. Dünya Savaşı'nda gösterdiği yararlılıklar onu memleketin önde gelenleri arasına soktu. Büyük Taarruz planının hazırlanmasında ciddi katkıları olan Paşa, hırsına yenik düşerek orduda ikilik çıkmasına neden olunca, cephe gerisine çekildi. Sonraki hayatı ayrı bir konudur ama gerek hatıralarını yazmış olması gerekse askerlikle ilgili konularda kamuoyunu tenvir eden yazılar kaleme almış olması takdire değer bir durumdur. 

Ali İhsan Sabis'in, Balkan Harbi'nin sonunda, kaleme aldığı bu çalışma da oldukça kıymetlidir. Çünkü bozgunun sebeplerini kamuoyu önünde tartışmaktadır. Kitabın önsözünde "Başkalarının zaferlerini okumaktansa, kendi felaketlerimizin ağıtlarını okumak daha ibret vericidir." (s.16) der. 

"Bir hükümet için en mükemmel dost, kendi kuvvetidir." (s.22) diye güç dengesine gayet realist bir bakış sunan Sabis memleketin doludizgin savaşa gittiği süreçteki perişanlığımızı anlatmaya başlar. 

1912 seçiminin sonuçlanması beklenmeksizin meclis açılır, muhalif takım Arnavut isyanını destekleyen bir konuma gelir, isyan genişler, hükümet isyanı bastırmak için geniş çaplı askerî operasyona girişir, kötü olan askerî durum gittikçe kötüleşir... (s.41)

Bu kadar mı? Tabii ki hayır!

Trablusgarp boğuşması devam ederken İtalyanların saldırı ihtimaline karşı İzmir ve Çanakkale bölgelerine birer ordu sevk edilir. Aynı anda Arnavutluk çarpışması devam ediyor. Derken Arnavutluk'taki ordunun bir kısım subayları "Arnavutlar haklı" diyerek kazan kaldırır. Orduda disiplin namına bir şey kalmaz. (s.43)

Bütün bunların üzerine tüy diker gibi tecrübeli askerler terhis edilir. Hatanın farkına varan devlet, birkaç gün sonra seferberlik ilan eder. Bu durum Balkan devletlerinin de seferberlik ilan etmelerine neden olur. (s.51)

Peki, seferberlik nasıl yönetildi? Ali İhsan Paşa tek cümleyle özetliyor: "Bir seferberlik olsa olsa ancak bu kadar karışık ve kötü olabilirdi." (s.116)

Kitabın sonlarına doğru orduları Almanlar karşısında perişan olan Leon Gambetta'nın şu sözünü alıntılıyor: "Büyük başarılar önceden çalışıp hazırlanmaksızın kazanılamaz." (s.164)

Fethi Okyar'ın, Ali İhsan Paşa'ya cevaben yazdığı, "Bolayır Muharebesi'ndeki Başarısızlığımızın Sebepleri" broşürü ve Ömer Zeki Çobanoğlu'nun "Balkan Savaşı ve Doğu Ordusu'nun Bozgunu" eserleriyle birlikte basılan kitabı "Bir iş nasıl yapılmaz?" diye merak edenlere tavsiye ederim. 

***

Büyükelçi: Behiç Erkin'in Paris büyükelçiliğini merkeze alan kitap, Erkin'in torunu, Emir Kıvırcık tarafından kaleme alınmış. Fransa'da yaşayan Türk Musevilerinin Holokost'tan kurtarılmasını anlatıyor. Kaht-ı ricalin ortasında yetişen kıymetli adamların, sorumluluk sahibi insanların, kendi değerini bilen Türklerin neler yapabilecekleri hakkında fikir edinmek isteyenlere tavsiye ederim. 

***

Umarım faydalı olmuştur. Önümüzdeki ay, yeni kitaplarla, buluşmak dileğiyle... 

Yorum Gönder

0 Yorumlar