Okuduklarım (Aralık 2024)



Yıl döndü fakat geçen seneden kalma işler de bu seneye sarkmakta ısrarlı... Zamanı sayarak kontrol altında tutma çabamız galiba boşuna. 

Geçen seneden sarkan bir iş de yılın son ayında okuduğum kitapları kritik etmekti. Şimdi bu işi halledelim ve 2025'e sıçrayalım. 

Geçtiğimiz yılın son ayında üç kitap okudum. Listesini arz ediyorum. 


***

Bu Ay Okuduklarım
1- Karanlığın Yüreği - Joseph Conrad (İletişim Yayınları, 2022, Çeviren: Sinan Fişek)
2- Divan - Turgut Uyar (Bilgi Yayınevi, 1970)
3- İnsanın Anlam Arayışı - Viktor Frankl (Okuyan Us Yayın, 2009, Çeviren: Selçuk Budak)


***


Ayın Kitabı: İnsanın Anlam Arayışı - Viktor Frankl 

Toplama kampında yıllarca ölümle burun buruna yaşayan bir nörolog-psikolog neler düşünür? Bir şekilde bu cehennemin içinden kurtulabilirse, yalnızca anılarını kaydetmenin ötesine geçerek, insana dair neler söyler? Bu kitap her iki sorunun da cevabını ihtiva ediyor. 

Mesleğinde başarılı bir adam olan Viktor Frankl Nazilerin Yahudi düşmanlığının eseri olarak tutuklanır. Hayatının bundan sonrası birkaç yıl sürecek bir ölümle kovalamaca şeklinde geçer. 

Daha trenden iner inmez kendini içinde bulduğu manzara şöyledir: Bir SS subayı trenden inen yolcuları eliyle ya bir tarafa ya öbür tarafa yönlendirmektedir. Frankl'ın çok geçmeden öğreneceği gibi sol tarafa gitmelerini işaret ettikleri gaz odalarına, diğer tarafı gösterdikleri ise çalışma kampına atılmaktadır. 

Frankl şanslıdır, gaz odasına değil, çalışma kampına yollanır. Fakat bu ölümden yalnızca geçici bir kurtuluştur. Çünkü çalışma kampında posası çıkarılanların bir sonraki durağı yine gaz odalarıdır. 

Çalışma kampında güçsüz düşen ya da vazgeçen insanlar yalnızca gardiyanların değil mahkumların da dikkatini çeker. Yahudiler, gaz odasına gideceğini anladıkları kişilere kendi aralarında "Müslüman" adını verirler. Ötekinin bile ötekisi olduğunu gösteren bu durum insana dair çok şey söyler. Ya da insanın kendini, hangi şartlar altında olursa olsun, öteki olmadan tanımlayamadığına dair... 

Var olmakla ilgili şu kuvvetli cümleleri, üstelik toplama kampındaki arkadaşlarına kurduğunu bilmek, insanı hakikaten etkiliyor: "Artık geçmişte kalmasına karşın, sadece yaşadıklarımız değil, yaptığımız hiçbir şey, sahip olduğumuz düşüncelerin, çektiğimiz onca acının hiçbirisi kaybedilmiş değildi; geçmişi biz yaratmıştık. Geçmişte yapmış ya da olmuş olmak, varolmanın bir başka, belki de en emin şekliydi." (s.98

İnsanın sadece iki "ırkı" olduğunu söylüyor Frankl: soylu insan ırkı ve soysuz insan ırkı. (s.102) Bu, yine kitapta başka vesilelerle atıfta bulunduğu Nietzsche'nin, efendi ahlâkı-köle ahlâkı ayrımına benziyor. Benim de küçük insan-büyük insan ayrımım var ki, Frankl gibi, Nietzsche'den mülhem. 

Nasıl oluyor da toplama kamplarında soyu kırılmaya çalışılan bir millet şimdi aynısını başka bir millete yapıyor sorusunun cevabı da soylu-soysuz "ırk" ayrımında gizli. 

Yazar kapanışı şu cümleyle yapıyor: "Bizim kuşağımız gerçekçi bir kuşak, çünkü insanı gerçekte olduğu şekliyle tanımaya başladık. Her şey bir yana, insan, Auschwitz'in gaz odalarını icat eden varlıktır; ama dudaklarında duayla ya da Shema Yisreal ile gaz odalarına dimdik yürüyen varlık da insandır." (s.148)

İnsan olmanın amacına dair bu kuvvetli kitabı herkese hararetle öneriyorum. 


***


Karanlığın Yüreği: Adına tek kelimeyle Batı dediğimiz kültürün bizimkinden üstün bir yönü varsa olguları hakkıyla kritik edebilmesidir. Bizim bu tarafta işimize gelmeyen şeyler ya görmezden gelinir ya da abartılarak görülür. Batı kampında işler böyle yürümüyor. Tabii ki bu Allah vergisi bir yetenek değil, kültürün içinde gelişen bir durum. Bu hasletin kültüre sızmasına yardımcı olan kitapların başında da Conrad'ın Karanlığın Yüreği romanı geliyor. Beyaz adamın sömürgecilikle yüzleşmesi, tıpkı 2. Dünya Savaşı veya mafyatik aileler gibi, edebiyatın vazgeçilmez konuları arasındadır. Bu türün Godfather'ı olan Karanlığın Yüreği'ni bir şeyler okumak isteyen ama fazla vakit ayırmak istemeyenlere tavsiye ederim. 

***

Divan: Turgut Uyar'ın Divan Edebiyatı geleneğini tiye almak amacıyla yazdığı bu şiir kitabında bazı hoş mısralar bulunuyor. Fakat bir şiir muhteşem. Salihat-ı Nisvandan Saffet Hanımefendiye başlıklı şiiri okuyana kadar (ki kitabın sonlarında yer alıyor) insan neden şiir kitabı okur diye düşünüyordum. Hadi şiir kitabı okur, kendi geleneğiyle dalga geçen bir kitabı neden okur? Ya da neden yazar? Saffet Hanımefendi'yi okuyunca ne Turgut Uyar'ın Divan Edebiyatı'nı tiye aldığını ne de bu kitabı okumanın boş bir iş olduğunu düşünüyorsunuz. İyi şiir okumak isteyenlere Divan kitabını salık veririm. 

Şiiri Cüneyt Türel'in sesinden dinlemek isteyenler için: 


***

Umarım faydalı olmuştur. Önümüzdeki ay, yeni kitaplarla, buluşmak dileğiyle... 


Yorum Gönder

0 Yorumlar