Sıkılmak insana mahsustur. Fakat neye sıkıldığımızla hayat kalitemiz arasında bir bağ olduğu muhakkaktır. Hatta neye sıkıldığımız kim olduğumuz sorusuna bile cevap olabilir.
Kimi günlük işlere sıkılır, bazısının derdi ayın sonunu görmektir. Kimileri, özellikle gençler, boş boş durmaktan sıkılır. Kimilerini de mesela iş yapmak sıkar.
Bazıları kendi derdini görmez de ötekinin derdine sıkılır. Bazısı ötekini kendinden daha yakın görür, kendi derdine darlanır.
Neticede insan denilen varlık sıkılır. Gerçi teknoloji sıkılmamıza izin vermemek için elinden geleni yapıyor fakat günün sonunda yeterince sıkılamayan insan bu sefer psikolojik bunalımlara gark oluyor. Velhasıl adına insan denilen şey çok çabuk bozuluyor.
Kitaplar öyle mi? Onlar bozulmazlar. Bu ay daha uzun süre bozulmayacağını düşündüğüm üç kitaptan bahsedeceğim. Birisini ayın kitabı seçerek üzerinde biraz uzunca duracak, diğer ikisine de elimden geldiğince değineceğim.
***
Ayın Kitabı: Çinlilik ve Çin'de Ötekiler - Abdürreşit Celil Karluk (Nobel Akademik Yayıncılık, 2021)
Bu kitap Çin'de doğmuş bir Türk tarafından kaleme alındı. İthaf, neden yazarın Türkiye'de olduğunu ve bu kitabı yazdığını net bir biçimde açıklıyor: "... ÇKP zindanlarında ve Çin toplama kamplarında öz kardeşim Abducappar Celil örneğinde olduğu gibi sırf komünist etnik Çinlilerden farklı oldukları için akıl almaz işkencelere maruz kalan, felç edilen, tıbbi deneylere tabi tutulan, öldürülen yüz binlerce Doğu Türkistanlıya..."
Aslen bir sosyolog olan Abdürreşit Celil Karluk Çin'i iki kısımda değerlendirmek gerektiğini söylüyor: Kültürel Çin ve Politik Çin. (s.1) Kültürel Çin, her hâliyle Çinli olan toprakları tarif ederken; politik olanı Çin sınırları içinde bulunan fakat henüz tam anlamıyla Çinli olmayan yerleri işaret ediyor.
Çin, kendine "Zhongguo" ismini veriyor. Anlamı "merkez ülke" demek. (s.15) Dört bir tarafının barbarlar tarafından sarıldığını düşünen modernizm öncesi Çin, Tianxia yani göğün altındaki tek uygarlık olarak kendini görüyor. (s.24-5)
Sosyolog Fei Xiaotong Çinliliğin yayılmasını kartopuna benzetiyor. (s.14) Çinliler yayılmak zorunda olduklarına inanıyor çünkü Çin politikasının temelinde "Fark=tehdittir" düşüncesi yatıyor. (s.20)
Konfüçyüs felsefesi etrafında örgütlenen Çin milleti barbarları dönüştürme misyonu olduğuna inanıyor. (s.31) Barbarları yönetmek için 36 tane temel hileleri bulunuyor. Bu hileler içinde Türkistan'daki dedelerimizi en fazla alâkadar edeni ise şu: "uzaktakine cilve yap, yakındakine saldır." (s.41)
Klasik dönemdeki Çin'e ve Çinliliğe böylece değinen yazar kitabın kalanında Çin'in ötekilerini anlatıyor. Bunlar çok kalabalık fakat bugünkü Çin idaresinin öncelikleri çerçevesinde üç T'ye muhakkak değinmek gerekiyor: Tayvan, Tibet ve Türkistan. Kitapta Tayvan'ın yanı sıra Sarı Uygur ve Müslüman Çinliler (Döngenler) hakkında müstakil birer makale bulunuyor.
Esas vurucu çalışma ise "Politika ve Ötekileştirme: Uygur Köylü İşçi Transfer Politikası Örneğinde" başlığını taşıyor. Yazarın Çin'de olduğu dönemde yürüttüğü projenin çıktısı olarak yazılan makaleyi herkese tavsiye ediyorum.
Okurken muhakkak ki içiniz bunalacak, aslında bizden olan ötekilerin başına gelenler canınızı fena hâlde sıkacak fakat gerçeğin görüntüsünün ne kadar acı olduğunu net bir biçimde idrak edeceksiniz.
Günün sonunda "Bu künler mu ötüp kiter/ Bu günler de geçip gider" (s.208) diyor uzaklardaki Türkler. Elbette bu künler mu ötüp kiter fakat insanlık dışı uygulamalara sessiz kalmak geçip gidecek "şeylerden" değildir. Adına tarih denilen koca kitap bunları kaydetmek için var.
Umarım bu kitabı okursunuz. Çünkü okursanız insanî ile insanlıkdışı arasındaki farkı berrak bir biçimde ayırt etme yeteneği kazanacaksınız.
***
Şiir ve Cinayet - Salâh Birsel (Yazko Yayınları, 1982)
Deneme benim en sevdiğim türler arasında yer alır. Tabii deneme sevip de Salâh Bey'i sevmemek mümkün mü?
Şiir ve Cinayet'te alâkalı alâkasız birçok konuya temas ediyor Salâh Birsel. Edebiyatçılardan, hayvanlardan, tarihten, hatta eleştirmenlerden bile bahisler var. Fakat esas denemesi, kitaba adını da veren, Şiir ve Cinayet. Hadi tadını kaçırmadan tek bir cümlelik alıntı yapayım: "Dâhiler sanıldığından da olağan kişilerdir." (s.102)
Temiz Türkçeyle neler yapılabildiğini merak ediyorsanız bu kitabı okumanızı öneririm.
***
Düşün ve Toplum - İlkay Sunar (Doruk Yayımcılık, 2008)
Adına tek kelimeyle sosyal bilimler deyip geçilen şeylerin ne kadar sosyal ne derece bilim olduğu sürekli tartışılır.
İlkay Sunar, sosyal bilimlerin temelde iki farklı görüşün kavgasıyla yolunu bulmaya çalıştığını ileri sürüyor. "Bilgiyi dış dünyada" kabul eden, "somut" düşünen ve "gerçek dünyayla bağlantılı" pozitivizm birinci taraf oluyor. (s.15) Bilgi ve dünyayı ayıran, "bilgi aracılığıyla dışarıdaki dünyanın düzenini kuran" yorumsamacı anlayış ise diğer taraf. (s.16)
Pozitivistler teorinin toplumu açıkladığını söylerken, yorumsamacı ekol "Teori toplumu yansıtmaz, oluşturur" diyor. (s.18) Kavga tam olarak buradan başlıyor.
Düşün ve gerçek arasında sallanıp duran sosyal bilimlerin Antik Yunan'dan günümüze dek uzanan tartışmalarına bu küçük hacimli kitabı okuyarak hızlı bir giriş yapabilirsiniz. Meraklısına tavsiye ederim.
***
Umarım faydalı olmuştur. Önümüzdeki ay, yeni kitaplarla, buluşmak dileğiyle...
0 Yorumlar