Blog Notlar - 5


Blog Notlar serimiz tam gaz devam ediyor. Becerebilirsem bir sonraki yazıda yeni bölümler ilave etmeye çalışacağım. Serisinin yalnızca yazıdan oluşan son Blog-notunu okumuş oluyorsunuz yani.

Bu yazının notları; Bahaddin Şakir'in Siyonistlere klas cevabı, kaybolan musahabe kültürü, Elçibey ve Aliyev'in tarihî önemi haiz hatırası, Troçki'nin bir sözü ve Türkeş'in Millî Şef dönemine ait gözlemlerinden ibarettir. Kitap tavsiyesi bölümünde "Zerkavi: El Kaide'nin İkinci Kuşağı"nı konuk ediyoruz. 


1
Prensip Meselesi

1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı saflarında çarpışan ve ölen Yahudiler de vardı. Siyonistler, kayıpların sayısının artmasıyla birlikte Kudüs'e en yakın noktaya bir anıt dikmeye niyetlenirler. Tabii devrin idarecilerinden izin almak gerekmektedir. 

İstanbul'dan ve Kudüs'ün de içinde bulunduğu mıntıkayı idare eden Cemal Paşa'dan tatmin edici bir cevap alamayınca "Toroslar'ın kuzeyinde" yöneticilik yapan Dr. Bahaddin Şakir'e başvururlar. Bahaddin Şakir klas olduğu kadar güçlü şu cevabı verir: "Biz İttihad ve Terakki içinde ölen kahramanlarımız için sadece bir fotoğraf asarız. Prensip meselesi."


2
Kaybolan Musahabe Kültürü

Memleketin büyük bir çoğunluğu 
kendi kendine konuşuyor. Hafif eslerle, yine kendisine cevaplar vererek ama kesinlikle karşı tarafı dinlemeyerek bitiyor tüm sohbetlerimiz...

Eskilerin "musahabe", daha yenilerin ise yine aynı kökten gelen "sohbet" kelimesiyle tarif ettikleri durum, daha doğrusu kültür hızla yok oluyor. Bunda bitmeyen pandeminin etkisi de büyük oldu şüphesiz. Fakat pandemiden öncesinde de çok iyi durumda değildik. 

Hâlbuki konuşmayı seven bir milletiz. Ama günde yalnızca 400 kelimeyle iletişim kurmaya çalışıyoruz. Böylece sohbetlerin süresi kısalıyor ve kalitesi düşüyor. Yavanlaşıyor demek daha doğru olur. 

Pandemi ve kelime kıtlığının yanında esas yıkıcı etkenler ise mekân eksikliği ve post-modern dünyanın giriş ve gelişmeyi atlayıp doğrudan sonuca varmaya odaklanan yenilik anlayışı... 

Mekân eksikliği üzerine önümüzdeki süreçte ve daha uzun olarak yazmayı planlıyorum. Bugünlük yenilikçi sohbetlere bir bakış yeterli olacaktır. Bu bakışı ben değil aynı eksikliği Amerika başta olmak üzere Batı'da fark eden birisi atıyor aslında. 

Zizek serserisini bilirsiniz. Komünist ama akıllı bir adamdır. Geçenlerde katıldığı bir söyleşide "insani ilişkilerde muhafazakarlaştığını ve normallik istediğini" söyledi. İroni yapmaktan da geri kalmayıp "Devrimi Trump'a bırakalım" diyor. 

Devrimi nereye bıraktıkları şu anda çok bir önem arz etmemekle birlikte, devrimci namıyla bilinen birisinin insanî ilişkilerde muhafazakarlık ve yavaşlık istemesi beni düşündürdü. Daha garibi kendisini bu konuda desteklememe yol açtı. İnsanlar eskiden insanlardan da bir şeyler öğrenebiliyorlardı. Şimdi yalnızca teknolojik aygıtlardan veya teknolojinin aracı olduğu kişilerden öğrenebiliyoruz. 

Yakında siber zeka tarafından yönetileceğimize dair şeyler okuyorum. Bu durumu düşününce, şimdi kimin tarafından yönetiliyoruz sorusu aklımı kurcalıyor. Şimdilik burada keseyim, yoksa Zizek gibi feylesof çıkacağım. Ama bu konuya bir mim koymak ve yine dönmek gerekiyor. 


3
“Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz. Ama savaş sizinle ilgilidir...” Troçki


4
Haydar Aliyev'in Oyunu

Murat Yetkin’in Meraklısı İçin Casuslar Kitabı’nda şöyle bir bölüm var, “meraklısına” aktarayım:

“Aliyev’in, 24 Haziran 1993’te Elçibey’in davete mecbur kalması üzerine Bakü’ye geldiği güne dair, bugüne dek pek kimsenin bilmediği müthiş bir öykü var. Öyküyü aktaran, yıllarca zor koşullarda Bakü’de gazetecilik yapan, NTV’nin Bakü bürosuna Nuri Çolakoğlu’nun orkestra şefliğinde birlikte kurduğumuz İrfan Sapmaz.

Elçibey, Aliyev’i “Prezidentlik Aparatı” denilen devlet başkanlığı binasının kapısında karşılar. İçeri girerler. Aliyev, binaya Elçibey’den çok daha aşinadır.

“Bilirsen?” der; “bu binayı men inşa ettirdim. Gel seni içeride bir gezdirim.”

Elçibey teklife şaşırır ama artık zaten ipler Aliyev’in elindedir. Elçibey devir teslim için bir an önce makama girmek isterken, Aliyev onu katlarda dolaştırmakta, odalar hakkında bilgi vermekte, pek de konuşturmamaktadır.

Nihayet bir odaya geldiklerinde Aliyev’in tavrı değişir. Diğerlerini odadan çıkarır, Elçibey’e döner:
“Buraya mikrofon goydurmamışam” der; “temizdir. Kimse gulag asmaz.(duymaz.) İndi danış (konuş).”

Aliyev diğer makam odalarının hepsine gizlice dinlemek için mikrofon döşetmiştir. Hem KGB’de hem Komünist Parti’de yükselmek kolay olmamıştır.”
(s. 282)


5
Türkeş Millî Şef'i Anlatıyor 

Alparslan Türkeş 3 Mayıs'ı Anlatıyor yazısında atıfta bulunulan 1944 Milliyetçilik Olayı kitabında Türkeş Millî Şef dönemini şöyle anlatıyor:

"Şef neye "Millî" denmesini irade buyurursa, ancak ve derhal o millî oluveriyordu ve bütün kötülüklere karşı millî bir sükût empoze etmiş olan Millî Şef'in bir açlığa, sefâlete "Millî" demediği kalıyordu."

Ardından daha genel bir değerlendirmede bulunuyor:

"Her ne pahasına olursa olsun, kazanmak ihtirası ile ahlâk ve fazilet ilkelerini hiçe saymak, daha başlangıçta kişileri alçaklığa mahkûm etmiş olur. Her ne pahasına olursa olsun, kazanmak hırsı ile değil, memlekete yararlı olmak, ülkü ve inanılan ilkeleri yıkmadan, çiğnemeden başarıya ulaşmak azmi ve heyecanı ile savaşmak lâzımdır. Memleketimizde zaman zaman iktidarlar el değiştirmiştir. Fakat yöneticilerin zihniyeti değişmemiştir.

Ne dersiniz değişen bir şeyler var mı? Yoksa aynı tas aynı hamam devam mı? 


Kitap Tavsiyesi: Zerkavi: El Kaide'nin İkinci Kuşağı - Fuad Hüseyin

Ürdünlü gazeteci Fuad Hüseyin'in bu çalışmasında, IŞİD'in "kurucu babası" Ebu Musab el Zerkavi ve El Kaide mercek altına alınıyor. 

Kitabı özel kılan noktalarından birisi El Kaide'nin kim olduğu hâlen doğru dürüst bilinmeyen liderlerinden Seyf el Adl'ın da bir bölümüne katkı vermiş olması. 

Afganistan'dan dünyaya dağılan bu cihad ağının en önemli aktörlerinden Zerkavi ve ağın kurucusu olan Bin Ladin'in hayatları ayrı bölümlerde ele alınıyor. El Kaide'nin İslam tarihine bakışı, kendisini burada nereye konumlandırdığı, Zerkavi'nin bu organizasyondaki "çıkıntı" yeri ve IŞİD'in doğuşuyla ilgili epeyce bilgi veriyor. Tabii yazarı bir gazeteci olduğu için fazla derinleşmiyor. Bir de ya çeviriden kaynaklı veyahut da yazarın bölümleri farklı zamanlarda yazması yüzünden olacak, üslûpta tutarlılık yok. 

Yine de "Ümmeti içine düştüğü hâlden çıkarmak için ne yapmak gerekir?" sorusunun peşinde kurulan El Kaide'nin (s. 234), "liderleri üyelerinden kalabalık örgütleri" (s. 196) nasıl biraraya getirdiğini ve cihadçı örgütlerin temel savaş mantığını gayet iyi açıklıyor: "Sonuçları ne olursa olsun düşmanla çatışmayı zafer sayıyorlar." (s. 243)

Taliban da kitabın ana aktörlerinden birisi. Malûm bugünlerde Afganistan üzerine sefer eylemekle ilgili bir hayli yayın yapılıyor. Bizim hırslarımız için pek hayırlı şeyler söylemese de okunmasında fayda görülecek kitaplardan birisi Zerkavi: El Kaide'nin İkinci Kuşağı. Tavsiye ederim. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar