Türk Devletleri Teşkilatı - 1


"Türk Konseyi'nin yöneldiği istikamet, artık yeni ismine, Türk Devletleri Teşkilatı, tam olarak yansıtılmaktadır." - Türk Dünyası 2040 Vizyonu isimli belgeden

Hayatta olanlar ve olması gerekenler vardır. Bizler bunların ikisinin arasına sıkışırız. Olması gereken şeyler çoğu zaman olmaz ama bazen de olur. Türkistan'daki Türk devletlerinin bağımsızlıklarının otuzuncu senesinde olması gereken nihayet oldu. Türk Keneşi adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirdi. 

Türk Keneşi, 12 Kasım'da İstanbul'da sekizinci kez toplandı ama bu keneşin son zirvesi oldu. Çünkü üyeler birliğin ismini değiştirmeye karar verdiler. Böylece "8. Zirve Bildirisi" şu kurumun adıyla yayınlandı: Türk Devletleri Teşkilatı. Hayırlı olsun. 

Tam 13 sayfa ve 121 maddeden mürekkep işbu bildirinin ışığında iki yazı kaleme alacak ve Türk Dünyası'nın önündeki fırsat ve riskleri - görebildiğim kadarıyla - tartışacağım. 

İlk yazıda genel bir görünüm çizip, bildiri metninin içeriğine girmeden kapsamı hakkında konuşmayı planlıyorum. Ayrıca zirve bildirisine de ilham olan "Türk Dünyası 2040 Vizyonu"na değineceğim. 

Kusursuz iş olmaz fakat bizi bu derece sevindiren faaliyette kesinkes yanlış bulduğum dört konuyu bu yazıya dahil edeceğim. Öyleyse başlayalım. 

2008 krizinden sonra darbe yiyen "küreselleşme" kavramı, Çin virüsüyle birlikte epeyce hırpalandı. Fakat Dünya'nın halihazırdaki kabadayısı ABD küreselleşme meselesinde kararlı. Kimilerine göre küreselleşmenin antikoru, kimilerine göreyse ilk adımı olan bölgeselleşme, böylece yükselişe geçti. Çünkü hem küreselciler hem de karşıtları tarafından zararsız bulunuyor. 

Türkiye'nin - Davutoğlu'nun hepimize "öğrettiği" - bölgesel güç ismiyle tavsif edilmesi de bu döneme rastlar. Esasında Türkiye kurulduğu günden buyana bir bölgesel güçtür. Yalnızca bunu haykırmayı tercih etmiyordu. Doğru zamanın geldiğini düşünen "muhafazakâr" iktidar, avazı çıktığı kadar bağırdı: "Türkiye bir bölgesel güçtür." 

Bu gücün hangi bölgede temerküz edeceğini de çabucak çözüverdiler: Ortadoğu. Sonrasını biliyoruz. Hâlen ne yaptığımızı tam anlayamadığımız bir debelenme süreci... Bir ara Balkan'ı hedefledik, gerisi gelmedi. Sonra Doğu Akdeniz'in önemini keşfettik, burada doğru politikaları yanlış üslûpla sürdürüyoruz. 

Yalnızca 10 sene içinde bu kadar farklı "bölgede" bir "güç" olduğumuz iddiasında bulunmak, ülkeyi yordu ve yıprattı. Burası açık. Fakat henüz meyvalarını alamasak da bir tecrübe biriktirdiği muhakkak. Bu tecrübeyi bizlerin de tecrübe edebilmesi için Karabağ Savaşı'nı beklememiz gerekti. 

Karabağ Savaşı, Azerbaycan'a hakkı olanın mühim bir kısmını kazandırmasının yanısıra Türkiye'ye de Kafkasya'da güç olma fırsatını tanıdı. Zaten sıkışmış olan ülkemizin bu fırsatı değerlendirmemesi mümkün değildi. Böylece Kafkasya'ya uzandık ve Azerbaycan'la tarihimizin en iyi birlikteliğini yakaladık. Allah bozmasın. 

Bu sayede "Hazar'ın ötesi" iktidarın radarına girdi. Bunda ülke içinde yükselen milliyetçiliğin etkisi yadsınamaz. Bir diğer faktör olarak Nazarbayev'i saymalıyız. Çünkü Türk Devletleri Teşkilatı'nın bugüne gelmesinde onun ciddi "zorlamaları" olduğu muhakkak. Tabii bunların yanında esas faktör "şartların olgunlaşmasıdır". 

Şartların olgunlaşması derken, sadece yukarıda özetlediğim dünyanın gidişatından bahsetmiyorum. Bazı iç karışıklıklar sonrasında düzen kurmak isteyen Kırgızistan'ın bu işi içe kapanarak veya yalnızca Rusya'ya yaslanarak başaramayacağını anlaması, Özbekistan'da Kerimov döneminin bitişi, Türkmenistan'ın enerji hatlarının güvenliğini sağlamak amacıyla tarafsızlık ilkesini gevşetmesi de en az dünyanın gidişi kadar etkilidir ve tabii ki dünyanın gidişine tabidir. 

Kürenin kara deliği gibi çok şeyi içine çeken ve yok eden Afganistan'ın yeniden yakıcı bir sorun olarak ortaya çıkması, ABD'nin ağırlığını Pasifik ve Asya'ya kaydırması, Çin'in Türkistan'ı sıçrama tahtası olarak değerlendirmesi ve Rusya'nın aynı coğrafyayı "arka bahçesi" görmesi de herkesin gözlerini Türkistan'a çeviriyor. 

Bu sene otuzuncu bağımsızlık yıldönümlerini kutlayan Türkistan Türk cumhuriyetleri açısından tedirgin edici bir durum olduğu belli. Lafı çevirmeden söylemek gerekiyor ki: Hem Türkistan Türk cumhuriyetleri hem de Türkiye "alternatif" ararken birbirlerini buldular. Şimdi altını doldurmaya çalışıyorlar. Türk Keneşi'nin, Türk Devletleri Teşkilatı adıyla yeniden organize edilmesi, bu işe hizmet ediyor. 

"Bizim Takımın Üyeleri: 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri!" yazısının son bölümünü Türk Keneşi'ne ayırmıştım. Dileyen Türk Keneşi'nin bugüne nasıl geldiğine dair özet bilgiyi oradan bulabilir. Aynı yazıda Türkmenistan'ın da birliğe gözlemci üye olacağını müjdeleşmiştim ki, oldu. Böylece, Türk Devletleri Teşkilatı ismini takınan organizasyonda KKTC haricindeki tüm Türk devletleri biraraya gelmiş oldular. (Zirve bildirisinde Kıbrıs Türklüğüne çakılan selamı ikinci yazıda konu edeceğiz.) 

Bildirinin Kapsamı

13 sayfa tutan bildiride - çoğunluğu bir maddeden daha fazla olmak üzere - değinilen ve işbirliği yapılması planlanan konu başlıkları şunlardır: Güvenlik, adalet, ekonomi, diplomasi, enerji, ulaşım, dijitalleşme, gümrük, gençlik, Covid, spor, sağlık, teknoloji, ulaşım (kara, hava ve deniz), turizm, eğitim, iklim ve uzay. 

Avrupa ve Afrika kıtalarının çeşitli vesilelerle anıldığı bildiride, tabii ki üye ve gözlemci devletler haricinde, Litvanya, Pakistan, Ermenistan ve Afganistan devletlerinin ismi geçiyor. Bu devletlerden ikisi Hind kıtasıyla Türkistan'ın arasında, birisi Güney Kafkasya'da, öteki de Avrupa'da bulunuyor. "Sadece değinilen" bu devletleri aynı bildiride geçirmek, bize "hangi merkezden" konuştuğumuzu hatırlatmak adına önem taşıyor. 

Türk Dünyası 2040 Vizyonu

Kazakistan'ın eski cumhurbaşkanı ve Türk Devletleri Teşkilatı'nın onursal genel başkanı Nursultan Nazarbayev'in "rehberliğinde" hazırlanan vizyon belgesi ise 17 sayfadan oluşuyor. 

Vizyon belgesinin daha ilk sayfasında bizi hoş bir sürpriz bekliyor, yani şu cümle: "Türk Konseyi'nin yöneldiği istikamet, artık yeni ismine, Türk Devletleri Teşkilatı, tam olarak yansıtılmaktadır." Bunun tartışılacak veya açılacak bir tarafı yok. Gayet vazıh bir ifadeyle: "Dünya'daki Türkler olarak bir çatıda buluşmayı hedefliyoruz" diyor. Stratejik vizyon belgesinde bulunması fazlasıyla memnuniyet veren bir cümle bu, o yüzden yazının başına aldım. Tekrar etmekte beis görmüyorum. 

"Önümüzdeki yirmi yılda Türk Devletleri Teşkilatı'nın önceliklerinin, gelişiminin ve gidişatının bir sonraki aşamasına rehberlik etmek için" daimi bağlılık bildirilen hususlardan önemli bulduğum birkaçını aktarmak istiyorum:

Üye devletler halklarını birbirine yaklaştırmada ve başkalarıyla etkileşimde bulunma konusunda ortak Türk kimliğinin kültürel zenginlik kaynağı olarak teşvik edilmesi (s.3)

Sınır geçişleri için gümrük ve transit prosedürlerini kolay ve uyumlu hale getirerek üye devletler arasında kesintisiz, entegre, verimli, hızlı ve sürdürülebilir çok modlu bağlantısallığın oluşturulması (s.4)

Türk kültürünün, değerlerinin, geleneklerinin, sanatının ve mirasının, Türk İşbirliği Teşkilatları'nın ilgili uluslararası kuruluşlarla işbirliği içinde ortak çabalarıyla dünya çapında tanıtılması (s.6)

Üye devletlerde daha iyi iletişim sağlamak için alfabe ve terminolojide birliğin sağlanması adına kapasite oluşturulması (s.6)

Bunlar ve çok daha fazlasının gerçekleştirilmesi için "verilen talimatlardan" önemli gördüklerimi de not ediyorum:

Entegre Türk Enerji Pazarı kurulması yoluyla üye devletler arasında enerji işbirliğinin kurumsallaştırılması (s.12

Türk toplumları arasındaki ortak noktaları daha fazla keşfetmek ve beraberlik duygusunu zenginleştirmek için üye devletlerin ilgili kurumları tarafından ortak sosyal, kültürel ve eğitsel faaliyetler geliştirme (s.14)

Halklarımızı biraraya getirmek için her yıl ortak film festivalleri ve müzik ile sanat etkinliklerinin yanısıra, diğer benzer kültürel aktiviteler düzenleme (s.14

Ortak çevrimiçi açık erişimli bir Türk Dünyası ansiklopedisi oluşturma (s.15)

Düşünce kuruluşları arasında işbirliğini hızlandırma ve "Türk Dünyası Düşünce Kuruluşları Ağı" kurma (s.15

Buraya yalnızca bir kısmını aldığım bu "hususlar" ve "talimatların" hangi yolla takip edileceğine dair bir bilgi bulunmuyor. Metinde demokrasi kelimesine çokça atıf yapılsa da, tüm bu faaliyetleri denetlemek isteyen bir karabudun, devletinin bazı yöneticilerinin bunları yapmasını beklemek ve tabii ki ellerini açıp Allah'a yakarmaktan başka bir şey yapamayacak gibi anlaşılan! En azından bir sivil toplum vurgusu beklemiştim ama - çok yakınından geçilse de - bulamadım. İkinci yazıda Türk dünyasında sivil toplum meselesiyle ilgili birkaç laf edeceğim.

Fahiş Hatalar 

Yazı fazla uzadı. "Hataları" en aşağıya aldım ki, meraklılar haricinde kimse okuyup da, "kıllık" yapmasın. Bu yanlışları fazlaca açmayı düşünmüyorum. Peş peşe sıralayacağım. İlki, bildirinin sonunda yer alan lüzumsuz dil ayrımı bölümü. Tam ifadesiyle şu: "12 Kasım 2021'de İstanbul'da Azerbaycan, Kazakça, Kırgızca, Türkçe ve Özbekçe dillerinde imzalanmıştır." 

Dilleri? Hangi dilleri? Türk Devletleri Teşkilatı var, ortak kültür vurgusu var, bildirinin ve vizyonun her tarafından Türk fışkırıyor ama "dilleri"... Hadi diyelim bunu "zamanla" çözeceğiz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e Karabağ Zaferi münasebetiyle verilen madalyanın üzerindeki yazı neden İngilizce? Bunun cevabını kimse bilmiyor. Bence açık bir aymazlık söz konusu ama dediğim gibi lafı uzatmaya niyetim yok. 

Türk Devletleri Teşkilatı'nın bir de "Aksakal Heyeti" var. Son toplantıda bu heyete Binali Yıldırım da dahil oldu. Allah'ını seven buna "siyaseten kontrolcülük" haricinde bir sebep bulsun. Binali Bey bu ülkede başbakanlık dahil birçok vazifeler yaptı. Fakat toplumda bir "ağırlığı" olmadığı belli olan ve bu aralar yarı emekli gibi dolaşan Yıldırım'ın burada ne işi var? Türkiye'de olmayan ağırlığını Türk Dünyası'nda nasıl ve ne zaman temin etti de, bu vazifeye layık görüldü? Dediğim gibi, siyaseten kontrolcülük... Hem Türk Devletleri Teşkilatı'nı, hem de Binali Bey'i...

Son değineceğim yanlış ise bildirinin 88. maddesinde - üstelik iki sefer geçen - "dinlerarası diyalog" meselesi... Din adamları arası veyahut mezhepler arası dense çok sıratmayacak bu ifadenin burada ne işi olduğunu hiç anlamadım. Gereksiz bir yanlış olarak kayda geçmek istedim. 

Türk Devletleri Teşkilatı hakkındaki ilk yazıda genel bir görünüm çizerek bildirinin içeriğine fazlaca girmeden kapsamı hakkında konuştuk. "Türk Dünyası 2040 Vizyonu"na değindik. Bazı eksik ve hatalara dikkat çektik. Bu yazının biraz "soğukkanlı" olduğunun farkındayım, böyle tercih ettim. 

Biraz daha "coşkulu" olan ikinci yazıyla devam edeceğim. 





Yorum Gönder

0 Yorumlar