Eskiden lügatlar dönüp dönüp bakılan nesnelerdi. Şimdi başka bir şeye dönüştüler. İnsanların kendisine gelmesini bekleyen kağıtlardan, insanlara ulaşmaya çalışan siteler hâlini aldılar.
İnsanlara ulaşmanın yollarından birisi olarak ise her sene sonunda yılın kelimesini seçmeye ve bu seçimi âlâ-yı vâlâ ile duyurmaya başladılar. Ben de 2019'dan beri tam ters bir seçimi ısrarla yapmaya başladım: Yılın kaybolan kelimesi.
Diline bu kadar hoyratça ve savrukça davranan bir milletin aslında bu seçimi müesseseleri eliyle yapması beklenir. Fakat kurumlarımız bu kadarına cesaret edemiyor olmalılar ki, iş başa düştü. Kaybolan kelimeye gelmezden evvel üç farklı sözlüğün seçtikleri "yılın kelimelerine" bir göz atalım.
2024'ün kelimesi olarak bizim muhteşem TDK'mız (miz değil, mız) "kalabalık yalnızlık" gibi sıfat+sıfattan oluşan cool fakat anlamsız bir sözcüğü seçti. Aslında kendisi seçmedi de internet sitesinde yapılan oylama sonucu seçildi. Kurumlarımızın en gereksiz yerlerde demokrat damarlarının kabarması konusunda "insan gerçekten hayret ediyor".
Yaşlı İngiliz beylerin kurumlaşmış hâli olan Oxford'un sözlüğü, tam da yaşlı beyefendilere has bir ortayolculukla, "brain rot" sözcüğünü yılın kelimesi olarak belirledi. Çok fazla ekrana bakmaktan beynimiz çürüyormuş, Allah Allah, demek bu garabete dikkat çekmek için 2024 senesinin bitişini beklememiz gerekiyormuş.
Yaşlı İngiliz hanımların müesseye istihale etmiş versiyonu olan Cambridge ise, 2024'ün kelimesi olarak, "manifest" sözcüğünü buyurmuş. "Çok isterseniz olur" zırvasının tek kelimeyle ifadesi olan bu kavramı ancak yaşlı İngiliz hanımefendiler seçerlerdi.
Anlayacağız herkes kendisine yakışanı yapmış. Bu satırların yazarı olarak ben de kendime yakışanı yapıp kaybettiğimiz kelimeyi ilan etmeden önce geçen senelerde hangi kelimeleri kaybettiğimizi hatırlatmak istiyorum. 2019'da meşruiyet, 2020'de tahammül, 2021'de değer, 2022'de zengin ve 2023'te tedbir sözcüklerini kaybettiğimizi açıklamıştım.
Gelelim geçen sene adaya veda eden sözcüğe... 2024 senesi içerisinde kaybettiğimiz kelime "mutlak" oldu.
Arapça'dan dilimize geçen kelimenin, TDK'ya göre, iki sıfat ve bir zarftan oluşan üç anlamı var. Buna göre;
"1. sıfat. Salt.
2. sıfat. (felsefe) Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan; saltık.
3. zarf. Kesinlikle."
Kelimenin üç anlamı da aynı oranda kaybolmadı. "Salt" ve "kesinlikle"yi bu sene kaybettik. "Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan; saltık" ise daha önce ölmüştü.
Bir kelimenin ortadan kaybolmasına sevinilir mi? Bazıları sevinebilir. Mesela mutlak kelimesinin ölümüne en çok bilimciler sevinir. Çünkü, bilhassa sosyal "bilimcilere" göre, mutlak diye bir şey yoktur. Onlar için "yüksek ihtimalle doğrular" vardır. Dolayısıyla salt olan aradan çıkarsa pek kıymetli bilimleri daha bir anlaşılır olur.
Bir başka sevinen grup olarak post-modernistleri sayabiliriz. Hakikatin öldüğü bir çağdan bahsedip duran bu insanlar, her harfiyle hakikati çağrıştıran, mutlak kelimesinin tedavülden kalkmasına elbette ki sevinirler.
Bunlar kadar coşkuyla olmasa da sevinen bir kesim de "düşünce sevdalıları" olacaktır. Felsefeye meraklı olanların bildiği bir tartışma vardır. Buna göre Nietzsche'nin öldürdüğü Tanrı, metafiziğin tanrısıdır. Batı tipi aydınlanma bu cinayetin yalnızca sebebi değil aynı zamanda sonucudur. Bu görüşe göre Batı'nın dışında kalanlar, mesela Türkler, henüz metafiziğin tanrısını öldürememiştir. Şimdi, mutlak kelimesi adaya veda ederken, kör bir kayıkçıdan daha fazla insanın göreceği meşum cinayete bir adım daha yaklaşılmış olur. Ölen "şey" bir kelimeden daha fazlası olmaya adaydır.
Peki, mutlak kelimesinin hayatımızdan azalarak yok olmasına kimler üzülür? En başta kesinlikseverler. Sonra, din adamları. Nihayet, dil hayranları.
"Mutlak" kelimesinin kaybolması olayları ve olguları birer kesinlik olarak ele alan insanları üzecektir. Bir kesinliksever için daha az mutlak bir dünyada yaşamak gittikçe zorlaşacaktır. Fıtratı gereği kolaya kaçan insanoğlu, yine fıtratı gereği, rahatsız olduğunda radikal tepkiler vermeye teşnedir. Daha az kesin bir dünyaya adapte olmak da bir ihtimal olarak masada dursa da çoğunluğun kesinlik vadeden alanlara kaçması olasıdır. Kendisi için daha az yaşanılır bir dünya, diğerleri için de daha az yaşanılır bir yer hâline gelene kadar da durmayacaktır.
Toplumsal konumları itibariyle öteki taraftan daha çok bu tarafta mutlak olanı arayan din adamları, mutlak kelimesinin kaybına tabii ki üzülürler. Onların çabası bu kaybı gizlemek şeklinde olacaktır. Çünkü iyi bir din adamı bu kaybın ardından nelerin geleceğini sezer.
Son olarak, benim gibi, dil hastaları bu kayba üzülür. Çünkü düşünce ve dil arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu bilirler. Düşünce çeşitliliği için, düşüncenin ilerlemesi için, düşüncenin geleceğe aktarılması için dile ihtiyaç vardır. Burada dil derken, yalnızca kelimeleri değil kavramları, grameri ve sentaksı da kastediyorum. Dilin korunması, geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi için de düşünceye ihtiyaç vardır. Dilin işlenmesi demek, belirli bir düşüncenin, en iyi şekilde ifade edecek hâle getirilmesi demektir.
2024'te mutlak kelimesini daha az duyduk. Muhtemelen (bu kelime mutlağın düşmanıdır) 2025'te çok daha az duyacağız. Kelimelere ve kavramlara, hastalık derecesinde bağlı olan insanların sayısını arttırmazsak hem nice kavramı toprağa gömmeye hem içinde bulunduğumuz kültürel kuraklıkta susuzluktan kıvranmaya devam edeceğiz.
0 Yorumlar